Mürtedlerin küfrü diğer her nev’î küfürden daha eşedd olduğu Âyet-i Kerime ile sabittir. Çünkü kalbiyle tasdik ve lisaniyle ikrar ve şehâdet edip açık deliller geldikten sonra tekrar küfrü irtikâb etmek elbette cinayetin şenâatde ziyâde olanlarındandır ki buna binaen mürted olan kimselere Cenâb-ı Allah’ın, meleklerin, ve kâffe-i nâsın lâ’neti olduğu Âyet-i Celîle’de beyan buyurulmuştur:
«Tevbe edip bundan sonra halini ıslah eden müstesna muhakkak ki Allah mağfiret edici ve merhamet edicidir.»
Âyet-i Celilesi’ndeki salâh-ı hal Fahr-i Râzi’nin beyanı veçhile kalbine ihlâs ve zahirini ibâdetle tezyin, Hakka tâ’zîm ve halk ile güzel muamele ederek onların haklarına tecavüz etmeyip herkesin hakkını kendi hakkı gibi muhafaza etmektedir. Bu Âyet-i Celîle’de, günahdan tathir ile mağfiret olunmak için yalnız tevbe etmek kâfî olmayıp ıslâh-ı hal etmek de lâzım olduğu beyan buyurulmuştur.
Hulâsa: Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin risâletinin hak olduğunu kalbiyle tasdik ve lisaniyle ikrar ettikden sonra kâfir olan kimseyi Cenâb-ı Allah (c.c.)’ın hidâyetle kılmayacağı, zira bu gibi kimselerin zâlim olup Cenâb-ı Hakk’ın zâlimleri hidâyetde kılmayacağı ve bunların Allah (c.c.)’ın, meleklerin, kaffe-i nâsın lanetine müstahak oldukları, azabları tahfif olunmadığı gibi az bir mühlet bile verilmeyeceği ve ancak bunlardan tevbe edip ıslâh-ı nefs edenlerin mağfiret olunacağı anlaşılmaktadır.