“Hidâyeti kabûl eden kimselere ise Allâh Teâlâ, daha ziyâde hidâyet verir. (Meryem Sûresi, Âyet: 76)
“O kimseler ki onlar, hidâyet-i ilâhiyye ile hidâyete erdiler. Allâh-ü Teâlâ Hazretleri, onlara tevfîk verir ve Kur’ân’ı işittikçe onların hidâyetleri artar, ziyâde olur ve onlara, Allâh-ü Teâlâ takvâ yollarını gösterir.” (Muhammed Sûresi, Âyet: 17)
Ya’nî münâfıklar, Kur’ân’ı işitirler; fakat istifâde etmezler. Ama o kimseler ki onlar Cenâb-ı Allâh’ın gösterdiği doğru yolu tutmakla hidâyete erdiler. Binâenaleyh Allâh-ü Teâlâ Hazretleri, onların hidâyetlerini ziyâde eder. Çünkü her ne zaman Kur’ân’ı işitseler, ma’nâsını öğrenmeğe sa’y ederler ve hakk olduğuna i’tikâd ederek ihlâs üzere îmân ederler ve Allâh-ü Teâlâ Hazretleri, onların kalblerine ittikâsını da verir ki onlar kalblerindeki ittikâ (Allâh-ü Teâlâ’nın korkusu) sebebiyle Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’ın hep emirlerine imtisal (gereğini yapmak) ve nehyinden (yasaklarından) ictinâb (şiddetle sakınmak) ederler.
Binâenaleyh her kimin ki kalbinde ittikâsı zayıftır, o kimsenin, Allâh-ü Teâlâ Hazretleri’nin emirlerine imtisâli (şiddetle sarılması) de o nisbette zayıf  ve gevşek olduğu gibi nehyinden de ictinâbı ona göre zayıf ve az olur.
Zîrâ takvânın esâsı, emr-i celîl-i ilâhî ile me’mûr olduğu şeylerin cümlesini edâ eylemek ve nehiy buyurmuş olduğu menhiyyâtın (yasaklananların tamâmı) da cümlesini terk etmekten ibârettir.
Mü’minlerin îmânlarının ziyâdeleşmesine sebeb olan şey de: Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz Hazretleri’nden işittikleri Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân ile Ehâdis-i Nebevîyye’dir.
Sûre-i Ankebut, Âyet: 69’da:
“O kimseler ki onlar, bizim dînimize yardım için mücâhede ettiler. Elbette biz onlara doğru yolumuzu tevfik (uygunlaştırmak, göstermek, yardım etmek) ederiz. Hâlbuki Cenâb-ı Allâh’ın muâveneti (yardımı) erbâb-ı ihsân (iyilik eden, bağışlayan kimseler) ile beraberdir.” buyurulmuştur.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Musâhebe 2, S. 20-23)