“Ey mü’minler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, küfrü, îmân üzerine tercîh ve ihtiyâr ederlerse (seçerlerse); onları dost ittihâz etmeyin. Eğer sizden bir kimse, onları dost ittihâz ederse, işte o dost ittihâz eden kimseler zâlimlerdir.”
(Tevbe Sûresi, Âyet:23)
Fahr-i Râzî ve Hâzin’in beyânları vechile (beyânlarına göre) bu Âyet-i Celîle’den maksâd, mü’minler’i kâfirlerden ve münâfıklardan hiçbir ferd ile dostluk etmekten nehydir. (yasaklamaktadır) Ya’ni “Hiçbir mü’min, hiçbir kâfiri ciddiyetle dost ittihâz etmesin.(dost edinmesin) Velev ki o kâfir, o mü’minin anası, babası ve birâderi gibi yakın akrabâsından olsa bile.” demektir.
Kezâ, Sûre-i Tevbe’nin diğer Âyet-i Celîlesi’nde: “-Yâ Ekreme’r-Rüsûl! Akrabâsı’nın firkatine (dostlarından, yakınlarından ayrı kalmağa) dayanamayarak hicretten çekinen kimselere sen de ki: “-Ey mü’minler! Eğer sizin babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz ve sâir akrabânız, kavm ü kabîleniz, kazanmış olduğunuz mallarınız, kesâd ârız olmasından (alış verişin, kazancın aksamasından ve kesintiye uğramasından) korktuğunuz ticâretiniz ve süknâsından (oturulmasından) râzı olduğunuz evleriniz, eğer size Cenâb-ı Allâh’tan ve Resûlü (S.A.V.)’den ve fîsebîlillâh düşmânlarınızla mücâdeleden ziyâde muhabbetli ise hakkınızda emr-i ilâhî gelinceye kadar gözetin ki emr-i Îlâhî geldiğinde ne olacağını bilirsiniz. Tahkîk (gerçek şudur ki) Cenâb-ı Allâh, kavm-i fâsikâna (fâsıklar topluluğuna, kavmine) hidâyet etmez.” (Tevbe Sûresi, Âyet: 24) Ya’ni sizin için pek sevgili olarak Âyet-i Celîle’de sayılan şeyler, Allâh-ü Teâlâ ve Resûlü (S.A.V.)’den daha ziyâde sevgili ise sizin üzerinize azâbı îcâb eden emr-i İlâhî gelinceye kadar âkibet-i emre intizâr etmek (emrin acı neticesini beklemek) üzerinize vâcib’dir.
Bu Âyet-i Celîle, Dîn uğrunda görülecek meşakkate ve dünyâca terettüb edecek (gelecek, sıralanacak) bi’l-cümle mazarratlara (zarârlara) tahammül etmek lâzım olduğuna delâlet eder. Ve insan için Dîn’i uğrunda her şeyi, ya’ni malını cânını fedâya hazır olmazsa âkibet vehâmetten hâlî (boş) olmayacağına dahî bu Âyet-i Celîle’de işâret vardır.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Musâhebe/1, S. 138)