Kıyâmette halkı Arasat meydanında, elli durak yerinde
durdururlar. Her durakta durma müddeti bin senedir.
Ya’nî her durakta bin sene kalırlar. Her peygamberin izzet
sancağı dikilir. Her peygamberin ümmeti, onun sancağı
altında toplanır.
Sonra emir gelir. Bütün peygamberler (aleyhimüsselâm)
ümmetleri ile, Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’in sancağı dibinde
hâzır olurlar. Resûlullâh (s.a.v.)’in: “Âdem ve diğerleri,
benim sancağımın altında bulunurlar” hadîsi
şerîfi bunun içindir. Bizim Peygamberimiz (s.a.v.)’in sancağının
ismi, Livâü’l-hamd’dır. Sonra amel defterleri uçup
gelir. Bâzısının amel defteri sağ eline, bâzısının sol eline
verilir. Herkes amelini, yaptıklarını görür. Dünyâda yaptıklarını
onda yazılmış görür ve hepsi bir bir ona hatırlatılır.
Herkese hitab gelir ki:
Ey ömrünü boşa geçirmiş yaşlı kimse! Defterini oku!
Ey korkusuz genç, kitabını oku! Ey ilmi ile amel etmiyen
âlim, amel defterini oku! Ey görünüşte dünyadan kesilen
zâhid, amel defterini oku! Ey nâmahreme, yabancı erkeklerden
sakınmayan kadın, amel defterini oku!
Ey namazlarını vaktinden sonra kılan, defterini oku. Ey
baba ve annesini inciten, amel defterini oku! Ey şerîatin
hakkını ve sınırlarını gözetmeyen amel defterini oku buyurur.
İsrâ sûresi 14. âyet-i kerîmesinde: “Oku kitabını,
bugün hesabın için nefsin sana kâfidir” buyuruluyor.
Ya’nî kendi hesabını kendin gör. Kendine şâhid kendin ol.
Kendine hükmedici sen ol.
O halde, ey kardeşim! Biz gece gündüz ağlasak yeridir.
Çünkü sonumuzun ne olacağını bilmiyoruz. Bu sebebledir
ki, Pîr-i Herât Hâce Abdullah-i. Ensârî: “Herkes
son günden korkar, ben evvelki günden korkarım. Acaba
o gün ne takdir edilmiştir” buyuruyor.
(Muhammed Rebhami, Riyâdü’n Nâsihin, s. 77)