Hakk Te’âlâ hazretleri hergün seher vakti Ümmet-i Muhammed’e seslenip: “Tevbe eden yok mu tevbesini kabul edeyim, istiğfar eden yok mu mağfiret edeyim, bir talebi olan yok mu kabul edeyim” buyurmaktadır.
Müslümana düşen Cenâb-ı Hakk’dan sürekli af ve mağfiret talep etmektir; çünkü: “Kul günahkârsa Allâh gafurur rahim’dir” Kafirler dışında hiçkimse Allâh (c.c.)’nun rahmetinden, affından, mağfiretinden ümit kesmemelidir. Müslüman hep ümitli olmalıdır.
Hakk Te’âlâ hazretleri Hz. İsmail (a.s.) zürriyetinden beş yüz sene yaşamış ve ömrü ibadet taat ile geçmiş bir kimseye: “İbâdet taatinle mi muamele edilmesini istersin yoksa aff-ı ilâhî ile mi?” diye sorunca o zât yaptığı ibâdetlere güvenerek: “İbâdet ve taatımla ya Rabbim” dedi. Bunun üzerine Hakk Te’âlâ hazretleri o kulu için cehennemi takdir ettiğini beyân edince o kul hemen “Affınla ya Rabbim!” dedi ve Hakk Te’âlâ hazretleri de onun için cenneti takdir buyurdu. Bunları Resûlullâh (s.a.v.) bizlere Hakk Te’âlâ hazretlerinin affına ne kadar muhtaç olduğumuzu göstermek için anlatmıştır.
Bir Hadîs-i Kutsi’de: “Size günah olarak, cesediniz yeter” buyrulmaktadır. İnsanoğlunun gözü ayrı, burnu ayrı, kulağı ayrı, tüm organları ayrı özelliklere sahip olarak yaratılmıştır. İnsan vücudu kusursuz bir teşkilat yapısına sahip olarak yaratılmıştır.
İnsan nefes alıp veremese boğulur, nefes verip alamasa yine boğulur ve ölür. Yani insanoğlu yapabilmeye muvaffak olsa da her nefes alışına bir şükür verişine de bir şükür, edâ etse ancak nefesin şükrünü yerine getirmiş olur. Sonuç olarak göz, kulak, burun, kalp ve tüm diğer organların şükrüne ömrü yetmez. Hadîs-i Kutsi’de buna dikkat çekilmektedir.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-3, s.184-185)