Emniyet: Bir şeye güvenmek manasına geldiği gibi, insanda
doğruluktan ileri gelen bir huy anlamına da gelir, insanların
sırlarını ve mallarını güzelce saklamak da, bir emniyet
halidir. Emniyetin karşılığı “Hıyânettir”, sözünde durmamaktır.
Ferdleri arasında emniyet bulunmayan bir toplum geleceğinden
güven içinde bulunamaz. Emniyeti kötüye kullanmak
münafıklık alâmetidir.
İtimad: Güvenmek ve emniyet etmek, bir şeye kalben
güvenip dayanmak demektir. Halkın güvenini kazanmak bir
başarı eseridir. İktisadî ve içtimaî hayatın devamı itimadın
varlığına bağlıdır. Onun için insan, güzel ve doğru hareketleriyle
herkesin güvenini kazanmaya çalışmalıdır. İtimada aykırı
olan şey, hiyanettir, işi kötüye kullanmaktır ki, bunun sonucu
pek korkunçtur.
Tevekkül: Allâh’a güvenmek, kulluk görevini yaptıktan
sonra başarıyı Allâh’dan beklemek ve insan gücünün yetişemediği
şeyleri Yüce Allâh’a bırakıp ümitsizliğe ve keder içine
düşmemektir. Tevekkülden yoksun olmak büyük bir noksanlıktır.
Bir mü’min bilir ki, herhangi bir işin elde edilmesi için, sadece
sebeblerin varlığı yeterli değildir. Allâh’ın dilemediği bir
iş, hiç bir zaman meydana gelemez. O’nun dilediği bir şeyi de
hiç kimse engelleyemez. Bununla beraber tevekkül, sebeblere
sarılmaya engel değildir. Yüce Allâh olayları birer sebebe
bağlamıştır. Bu konuda ilahî kanunlara uymak gerekir. Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz, devesini bir şeye bağlamaksızın
dışarıda bırakıp huzuruna gelen bir sahâbiye: “Deveni bağla
da, tevekkül et.” buyurmuştur.
Rıza: Herhangi bir hükmü veya işi kalben hoş görüp kabul
etmektir. Yüce Allâh’ın her hükmüne ve her takdirine râzı
olmak bir kulluk görevidir. Gerçek olan bir şeye râzı olmamak
bir ahmaklık işâreti olduğu gibi, batıl bir şeye râzı olmak da bir
taşkınlık ve isyan eseridir.
Hadîs-i şerîf: “Allâh bir kulu severse, yalvarmasını dinlemek
için onu bir sıkıntıyla sınar.”
(Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.487-488-489-490)