Hayır: İyilik demektir. Her helâl olan mal ve yarar da bir
hayırdır, Allâh’ın ihsanıdır. Allâh rızasını kazanmaya sebeb
olan her güzel iş bir hayırdır. Geçerli olan asıl hayır da budur.
Hayrın karşıtı “Şerr”dir. Hakka ve yaratılışa uymayan ve kötü
bir sonucu gerektiren her şey bir şerdir, fenalıktır. Herkes için
iyilik istemeye “Hayırhahlık” denir. Bu ruhun temizliğinden ileri
gelir. Bütün hayır müesseseleri, hayırseverliğin bir eseridir.
Başkasının fenalığını istemek de, “Bedhahlık”tır. Bu, bir ruh
hastalığıdır ki, sahibinin kötü kimse olduğuna bir alâmettir.
İşte “hased”, çekememezlik ve kıskançlık denilen kötü
hal, bu kötülük severlikten başkası değildir. Başkasının hak
kazanarak elde etliği nimetlerden rahatsız olup da o nimetlerin
kaybolmasını istemek bir hasedden ibarettir. Bu pek fena
bir huy olduğundan bundan çok sakınmalıdır. Bir hadîs-i
şerîfde şöyle buyurulmuştur: “Hasedden kaçınınız; çünkü
ateş, odunları yakıp bitirdiği gibi, hased de güzel işleri
(sâlih amelleri) yer bitirir.”
Kötülüğe alet olan bir varlığın kaybolmasını istemek hased
sayılmaz. Yine başkasının elde ettiği bir nimetin benzerine
kavuşmayı istemek de hased değildir.
Hikmet: İlim ve amelin birleşmesinden meydana gelen
yüksek bir sıfattır. Bilmeyen veya bildiği ile amel etmeyen
kimse hikmet sahibi değildir. Her şeyin aslını öğrenmek için
edinilen bilgiye de hikmet denir. Adaba, ahlaka, öğütlere ait
güzel sözlere ve fıkralara da hikmet denir.
Hikmet sahibi olan insanda, zeka, ezberleme, güzel düşünme,
kolaylıkla öğrenme, açık zihin, iyi anlayış ve kavramları
hafızada tutma gibi duygular belirir. Bir âyet-i kerimede
şöyle buyurulmuştur:
“Kendisine hikmet verilen kimseye, muhakkak birçok
hayır verilmiş olur.” (Bakarâ s. 269) Hadîs-i şerîfte de şöyle
buyrulmuştur: “Hikmet, mü’minin yitiğidir. Onu nerede
bulursa alır.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s.492-494)