Sabır: Acıya katlanmak, bedene uygun düşmeyen hallere telaş göstermeksizin karşı koymaktır. Bir ayet-i kerimede: “Şüphe yok ki, Allâh sabredenlerle beraberdir” buyurulmuştur.
Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır; fakat sonucu tatlıdır. Sabırsızlık ruhun gevşekliğinden ileri gelir. Ancak, dine uymayan şeyler hakkında sabır caiz değildir. Bunlara karşı kalben bir acı duyulması ve mümkün ise mücadele yapılması gerekir. Savulması mümkün olan kötülüklere katlanmak sabır değil, bir acziyet ve miskinliktir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır:“Allâh’ım! Ben acziyetten ve tenbellikten sana sığınırım.”
Af: Bağışlamak, suçtan geçmek, günahkar kimse hakkında layık olduğu azarlamayı bir lütuf olarak terk etmek anlamındadır
Affın karşıtı, intikamdır. İntikam ki, acı çıkarmak, fena bir işe karşı göğüs ferahlığı için diğer bir fena iş yapmaktan ibarettir, bazı şartlarla caiz olabilir. Fakat af ile muamele yapmak, şüphe yok ki daha iyidir. Affın zevki, intikamın zevkinden daha çoktur. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:
“Yüce Allâh bir kula af sebebiyle, izzetten başka bir şey arttırmaz.”
Bir şahsa karşı kalben tutulan bir buğz, öfke ve zarar verme arzusuna da “kin” denir ki, bu da çok defa insanlığa uygun olmaz. Yalnız mukaddesata düşman olanlara karşı, kalbde devamlı bir kin ve düşmanlık beslenmesi gerekir.
Azim: Bir işe kesinlikle niyet etmek, bir işi yapmaya kalbi bağlayarak yönelmektir. Karşıtı, “Tereddüt ve Terahi (geciktirme)”dir. Haklı gayeler uğrunda azimli olmak bir özelliktir. Bir âyet-i kerîme şu anlamdadır:
“Azmedince de Allâh’a tevekkül et, artık tereddüt etme, şüphe yok ki Allâh Te’âlâ tevekkül edenleri sever.”
(Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali)