Hem Farz Hem Nafileleri Yapmak

Hem Farz Hem Nafileleri Yapmak. İnsanı Allâhü Te‘âlâ’ya yaklaştıran ibâdetler, farzları yerine getirdikten sonra onların dışında yapılan nafile ibâdetlerdir.
Bir kul farzları azâba düşmek korkusundan yaptığı halde, mecbur olmadığı halde nafile ibâdetleri de yapıyorsa, bunu kendi isteğiyle yapıyor demektir. Mecbur olmadığı halde nafile ibâdetler de yapan bu kul, Allâh (c.c.) sevgisiyle (muhabbetullah) ile mükâfatlandırılır. Kulun Allâh (c.c.)’a yakın olmaktaki gayesi de zaten Allâh (c.c.) sevgisidir.
İnsanı Allâhü Te‘âlâ’ya yaklaştıran ibâdetler, farzları yerine getirdikten sonra onların dışında yapılan nafile ibâdetlerdir. Yoksa farzları bırakıp sadece nafile ibâdet yapmak değildir. Onun için bazı islam büyükleri şöyle demişlerdir: “Sadece farz ibâdetleri yapıp nafile ibâdet yapamayanlar suçlu değillerdir. Sadece nafile ibâdet yapıp farzları yapmayanlar ise aldanmıştır, bunlar zarardadır.”
Allâhü Te‘âlâ’ya yaklaşmak için hem farz hem nafile ibâdetleri yapanları, Allâh (c.c.) imân mertebesinden ihsân mertebesine yükseltir. Bu kimselerin kalb gözleri açılmış olup, bu makama yükselen kimseler, ibâdetlerini Allâhü Te‘âlâ’yı görüyorcasına huzur, zevk ve şevkle yaparlar. Böylece kalbleri marifet nuruyla ve Allâh (c.c.) sevgisiyle dolar. Öyle ki kalblerinde dâima Allâh (c.c.) sevgisi dolu bulunur ve orada Allâh (c.c.) sevgisinden başka hiçbir sevgi bulunmaz. Hadis-i Kudsî’de: “Bir kul bana, hiçbir şeyle farz ibâdetlerle yakın olduğundan daha yakın ve daha sevimli olamaz.” (Buhârî)
Burada zikredilen farzlar, farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olan bütün farzlardır. Namaz, zekât ve diğer farzları yerine getirmek; zina, adam öldürmek ve diğer haramlardan kaçınmak gibi, görülen (zahirî) ameller bu farzların içine girdiği gibi, Allâh (c.c.)’u bilmek, sevmek, tevekkül etmek, Allâh (c.c.)’dan korkmak gibi gözle görülmeyen (batınî, kalbî) ameller de bu farz ibâdetlerin içine girer.
(Huccetül İslâm İmâm Gazâlî (r.âleyh), Nasıl İyi Bir Kul Olunur?, s.71-72)