Âlimlerimiz buyurmuşlardır ki, mal mü’minin yardımcısıdır. Çalışınız, helâl kazanınız! Öyle bir zamanda bulunuyorsunuz ki, dîninizi verip, alırsınız. Dînini verip de yememek için, el emeği, alın teri ile yemelidir. Hadîs-i şerîfte: “Elinin emeği, alnının teri ile ye, dînini satıp yeme!” buyuruldu.
İrşâd-ı Kalâsî’de yazıyor. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Çalışıp kazananı Allâhü Teâlâ sever” buyurdu. Bu hadîs-i şerîfteki kâsib, maksadı mal, para toplamak olmayan ve Allâhü Teâlâ’nın emrine uyarak çalışan ve mal biriktirmeye hırsı olmayandır. Belki bu kazançta niyyeti, helâl rızk kazanmak, bununla tâat ve ibâdet etmek olmalıdır. Başkasına muhtâc olmamak, kimseye avuç açmamaktır.
Bir hadîs-i şerîfte: “Bir dirhem gümüş kıymetinde haram alan kimseyi, yirmi beş bin sene Cehennemde bırakacaklardır” buyuruldu. Muhit kitabında diyor ki, açlıktan ölmek üzere olan kimse, ölmüş köpek ile başkasına âid koyun eti bulsa, ikisi de haram ise de, başkasının malını yemeyip, köpeği yemesi lâzımdır. Köpek yok ise, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. Çünkü, “zaruretler, yasakları mubah kılar” usûl kaidesidir.
Bu zamanda çok çalışan kimseler, tüccarlar vardır ki, helâl, haram demeyip mal, para, toplamaktadırlar. Nitekim Ebû Hüreyre (r.a.)’in Resûlullâh (s.a.v.)’den bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Bir zaman gelecek ki, insanlar yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp helâlini, haramını düşünmeyecekler” buyuruldu. Demek ki, çalışanın işinde niyetinin iyi olması lâzımdır. Bu da helâl kazanmak istemektir.
Yine bu kazancından, hakkı olanlara ve çoluk çocuğuna yardım etmeğe niyet etmelidir. Çünkü insanların iyisi, insanlara iyilik edendir. Kötüsü insanlara kötülük edendir. İnsan kazandığına kanâat etmeli, Allâhü Teâlâ’nın taksimine razı olmalıdır. “Kanâat eden doyar” buyuruldu.(Muhammed Rebhami, Riyâdü’n-Nâsihîn, s.328)