Helâl kazanç elde etmek temel olarak şu üç yolda toplanır: Doğrulukla yapılan ticaret, temiz yolla ortaya konan sanat ve hukukuna uygun ele geçen ihsan.

Sonra bu ihsanlar da dört kısma ayrılır: Ganimet, miras, rıza ile verilen hediye, fakir kimseye gelen sadaka ve zekât.

Bütün bunların ortak noktası şudur: Helâl, kelimesinin iki manası vardır: Birisi helâl; içinde zulüm ve haksızlık olmayan şeydir. İkincisi, helâl; ilme uygun olan şeydir. İçinde zulüm ve haksızlık olmayan bir şeyden hak talep eden olmaz. İlme ve dine uygun olan şey, serbest olur ve onun yapılması emredilir.

Sehl b. Abdullah (r.âleyh)’a, helâlin ne olduğu sorulunca: “O ilme uygun olan şeydir. Şayet bir kul ağzını göğe doğru açsa ve ağzına düşen yağmur damlalarını içse, sonra bunu isyan etmede kullansa yahut onunla aldığı kuvveti Yüce Allâh’a itaatte kullanmasa, bu içtiği yağmur suyu helâl değildir.”

Yahya b. Main (r.âleyh), Ahmed b. Hanbel (r.âleyh) ile senelerce yolculuk yapmıştı, fakat Ahmed b. Hanbel (r.âleyh), onun bir sözü yüzünden kendisiyle yemek yemiyordu. Yahya b. Main (r.âleyh), bir defasında: “Ben hiç kimseden bir şey istemem, ama bana şeytan bir şey verse, onu da yerim” demişti.Bu söz İmâm Ahmed (r.âleyh)’e ulaşınca, onu terk etti, sonunda Yahya gelip kendisinden özür dileyerek: “Ben o sözü şakadan söylemiştim!” dedi. İmâm Ahmed (r.âleyh): “Din ile şaka yapılır mı? Bilmiyor musun, yemek işi dinin bir parçasıdır, bunun için Allâhü Teâlâ: “Temiz/helâl şeylerden yiyin ve salih amel edin” (Müminun s. 51) ayetinde yeme işini önce zikretmiştir” dedi.

(Ebu Talib el-Mekkî, Kutu’l Kutub, c.4, s.611-614)