Kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri de Hz. Îsâ’nın inişidir. Bu iniş Allâhü Te‘âlâ’nın melekûtunda herhangi bir yerden yapılacaktır. Yeryüzünde belirli bir süre kalacak, İslâm akîdesinin, bütün peygamberlerin davet ettiklerini ve kendisi için gönderildiği temel prensipleri ilan edip yürürlüğe koyacak, kendisinden önceki bütün şeriatları nesheden Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin beraberinde getirdiği İslâm Şeriatini infaz edecektir. O, Allâh (c.c.) tarafından yeni bir vahiy ile desteklenmeyecektir. Bundan da anlaşılıyor ki, Hz. Îsâ (a.s.)’ın inişi, Peygamberimiz (s.a.v.)’in son Peygamber oluşuna aykırı olmadığı gibi, O (s.a.v.)’in şeriatının bütün şeriatları neshettiği ve Kıyâmet gününe kadar bâkî kalacağı hükmüne de muhalif değildir. Bu konuda deliller, kaynaklarda yeterince zikredilmektedir.
Huzeyfe bin Üseyd El Gıfârî (r.a.) şöyle diyor: Bizler “Kıyâmet hakkında” müzakere ederken Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yanımıza çıkageldi. Neyi müzakere ediyorsunuz, diye sordu. Orada bulunan Ashab (r.a.e.):
Kıyâmeti müzakere ediyoruz, dediler. Peygamberimiz (s.a.v.): “Sizler daha evvel on alâmeti görmedikçe, Kıyâmet kopmayacaktır.” buyurdu. Daha sonra şunları zikretti: “Duhan (kesif bir duman), Deccal, Dabbetü’l- Arz, Güneşin batıdan doğması, Hz. Îsâ (a.s.)’ın inmesi, Yecüc ve Mecuc’un çıkması, biri doğuda, biri batıda, biri de Arap yarımadasında olmak üzere üç yerin çökmesi ve bunların sonunda, Yemen’den çıkıp insanları haşrolunacakları yere sürecek bir ateşin olacağını anlattı.” (Müslim)
“Ben, dünyada da âhirette de Meryem’in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir.” (Buhârî)
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s. 231-232)