Ebu Hayye kızı Hayye (r.anha) şöyle anlatıyor: Bir öğle vakti evime bir adam geldi. Ona “Ey Allâh’ın kulu! Bu sıcakta ne geziyorsun?” diye sordum. Adam “Ben ve bir arkadaşım kaybolan bir devemizi arıyorduk. Arkadaşım şu anda aramayı sürdürmektedir. Bense gölgeleneyim ve biraz da su içeyim diye buraya geldim” dedi. O sırada evde bir miktar ayranımız vardı. Ondan getirerek kendisine ikram ettim. Ayranı içtiğinde “Ey Allâh’ın kulu! Sen kimsin?” diye sordum. “Ben Ebubekir’im” dedi. Bunun üzerine “Sen Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşı ve ismini işittiğimiz Ebubekir misin?” dedim. “Evet!” dedi. Ben de kendisine kabilemiz olan Has’âm kabilesi mensuplarının câhiliye döneminde birbirlerini yediklerini; Allâh Te’âlâ’nın İslâmiyet sayesinde bizleri kaynaştırıp kardeşler yaptığını söyledim.
Sonra da “Ey Allâh’ın kulu! İnsanlar bu durumlarını ne zamana kadar muhafaza edeceklerdir?” diye sordum. “İmamları doğru olduğu sürece bu durumlarını muhafaza edebileceklerdir” buyurdu. “İmamlar dediğiniz kimlerdir?” dediğimde de şunları söyledi: “Kabile halkının arkasından gittiği ve kendisine itaat ettiği reisler birer imamdır. İşte bunlar doğru kaldıkları sürece halk da böyle huzur içerisinde yâşayacaktır.
Hâris b. Muaviye (r.a.) şöyle anlatıyor: Hz. Ömer (r.a.)’in yanına vardığımda bana “Şam halkını nasıl buldun?” diye sordu. Ben de iyi bulduğumu söyledim. Hz. Ömer (r.a.) Allâh (c.c.)’e hamdettikten sonra “Zannediyorum siz müşriklerle oturup kalkıyordunuz?” buyurdu. “Hayır ey Mü’minlerin Emîri! Bizler onlarla oturup kalkmazdık” dedim. Bunun üzerine şunları söyledi: “Eğer onlarla oturup kalkarsanız nihayet birlikte yeyip içmeye de başlarsınız. Şunu biliniz ki ancak böyle yapmadığınız sürece hayırlı bir toplum sayılırsınız.”
(Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, c.3, s.261-263)