Mâlik bin Evs bin El-Hadesân (R.A.) şöyle rivâyet ediyor: “Hz. Ömer (R.A.)’ın devri hilâfetinde, Allâh yolu’nda savaşarak “şehîd” veren bir seriyyeden bahsediyorduk. İçimizden birisi:  “-Onlar, Allâh Yolu’nda savaşan mücâhidlerdir. Ecirleri Allâh’a âiddir.” dedi. Bir diğeri de: “-Allâh, onları öldükleri hâl üzere diriltir.” dedi. O zaman Hz. Ömer (R.A.) buyurdular ki:
“-Evet, kudret ve irâdesiyle yaşadığım Allâh’a yemîn ederim ki Allâh, onları öldükleri hâl üzere tekrar diriltir. İnsanlar arasında öyleleri vardır ki riyâ ve gösteriş için savaşırlar. Bazıları, dünya malı umarak; bazıları da, mecbûr kaldıklarından savaşa katılırlar. Yine öyleleri vardır ki birçok güçlüklere göğüs gererek Allâh rızâsı için savaşırlar. İşte bunlar asıl şehîdlerdir. Âhiret’te benim ve sizin ne olacağımızı bilemiyorum. Bildiğim tek şey şu kabrin sâhibi’nin, Resûl-i Ekrem  (S.A.V.) Efendimiz’in, bütün kusurlarının önceden afvedildiğidir.”
Bir başka rivâyette Mesrûk (R.A.) şöyle diyor: “Emîre’l-müminîn Ömer İbn-i Hattâb (R.A.)’ın yanında şehîdlerden bahsedilince Hz. Ömer (R.A.), oradakilere şöyle dedi: “-Kimler şehîddir, söyleyiniz? Oradakiler: “-Yâ Emîre’l-Müminîn, şehîdler savaşta öldürülenlerdir.” dediler. Hz. Ömer (R.A.) de:
“-O hâlde şehîdlerimiz pek çoktur. Bakınız, ben size kimlerin şehîd olduğunu söyleyeyim. Şecâat ve korkaklık, Allâh’ın dilediğine verdiği bir haslet, tabîattir. Şecâatliler, her şeyi bir tarafa bırakarak, âilelerine geri dönmeği hiç düşünmeyerek savaşırlar. Korkak ise karısının yanına kaçar. Fakat şehîd, sâdece Allâh rızâsı için savaşandır. Gerçek muhâcir ise, Allâh’ın nehyettiklerinden kaçan; hakîkî Müslümân ise, Müslümanları eliyle ve diliyle incitmeyen kimsedir.” diye îzâhâtta bulundular.
(M. Yûsuf Kandehlevî (Rh.A.), Hayatü’s-Sahâbe (R.A.), C. 2, S. 509-510)