Hayât Sizinle Ölüm de Sizinle başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Mahzâ Râblerinin cemâlini (rızâsını) dileyerek, sabah, akşam O’na (ihlâsla) duâ (ve ibâdet) edenleri huzurundan kovma.” (En’am s. 52)
Rivâyet edilir ki; Bir gün Kureyş’in ileri gelenlerinden bazıları, Resûlullâh (s.a.v.)’e gelmişlerdi. Suheyb, Habbâb, Bilâl, Ammâr, Selmân ve İbn-i Mes’ûd (r.a.e.) gibi otuz kadar fakir Mûslümanın huzûr-u Nebevî’de oturmakta olduğunu gördüler, “Yâ Muhammed! Sen kavminden vazgeçtin de bu fakirlere mi râzı oldun? Biz, bunların arkasından mı gideceğiz? Bunları huzurundan çıkarırsan gelir, seninle konuşuruz. Belki de sana ittibâ ederiz. Fakat bunlarla bir arada oturmak bize ağır gelir.” dediler.
Resûlullâh (s.a.v.): “Ben, mü’minleri kovamam!” buyurdu. Bunun üzerine: “Bâri biz geldiğimiz vakit kalkıp gitsinler. Dilersen, sonra gelir, yine seninle birlikte otururlar.” diye teklif ettiler. Resûlullâh (s.a.v.), bunu kabûl etti. Hz. Ömer (r.a.) da aynı muvâfakatı gösterdi; “Tekliflerini kabûl et Yâ Resûlullâh! Bakalım netice ne olur?” demişti. Hattâ bu yolda bir mukâvelenâme kaleme alması Hz. Ali (k.v.)’ye emredilmişti. Bu âyet-i kerîme bu sebeble nazil olmuştur. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.), huzûrundan ayrılan Müslümanları yanına çağırdı ve “Râbbiniz, kendine râhmeti size farz kıldı.” dedi.
Selmân ve Habbâb (r.a.e.) demiştir ki: “Bu âyet, bizler hakkında nâzil oldu.” Resûlullâh (s.a.v.) bizimle beraber oturur ve biz kendisine dizimiz mübarek dizine dokununcaya kadar yaklaşırdık. İstedikleri zaman yanımızdan kalkarlardı. Fakat sonra, “Râblerine sabah, akşam duâ edenlerle berâber sen de sabret!” (Kehf s. 28) Âyet-i celilesi nâzil olunca, biz kalkmadan kalkmayı terk ettiler ve “Allâhü Teâlâ’ya hamdolsun ki, ümmetimden bir kavim ile berâber nefsime sabrettirmemi bana emretmeden beni öldürmedi. Hayât sizinle, ölüm de sizinle” buyurdular.
(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.22-23)