Haset Ateştir
Haset Ateştir. Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir.”
Haset bir Müslümana Allâh (c.c.)’un verdiği nimetin yok olmasını istemektir. Kişi ister o nimetin kendisine verilmesini istesin ister istemesin, fark etmez; bu hasettir ve Müslümana haramdır.
Allâh (c.c.)’un bir Müslümana verdiği nimeti kendisine de vermesini istemek ise haset değil imrenmektir. Hatta namaz ve diğer ibâdetler gibi farzlarda, birisine ben de onun gibi olsam diye gıpta etmek vâciptir. Sadaka vermekte ve malını iyi işlerde harcamak gibi fazîletli işlerde birisine gıpta etmek menduptur.
Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir.” (Ebû Davûd)
Kişi, hased ettiği kişinin ayıpları meclisinde zikredildiği zaman sevinir. Haset ettiği kimsenin övgüsü yapıldığı zaman hoşuna gitmez ve nefret eder. Bazen de o haset ettiği kişinin ayıpları söylenildiği zaman sözde yüzünü ekşitir. Dolayısıyla Müslümanların gıybetinin yapılmasını hoş görmediğini belirtmiş olur. Oysa kalbinden buna razıdır ve böyle yapmayı ister. Allâh (c.c.) da onun kalbinin böyle olduğunu bilmektedir. İşte bu ve buna benzer durumlar, kalplerin gizli hastalıklarındandır. Bizim gibi zayıfların bu hastalıkları sezmesi mümkün değildir. Ancak insan, nefsinin ayıplarını bilmeli, o ayıplar hoşuna gitmemeli, onları kınamalı ve nefsini ıslâh etmeye çalışmalıdır. Allâh (c.c.) bir kula hayrı irade ettiği zaman, o kuluna nefsinin ayıplarını gösterir. Kimin sevâbı hoşuna gider, günâhı hoşuna gitmezse, o kimsenin hali ümitlidir. Onun durumu nefsini tezkiye eden, ilim ve ameliyle Allâh (c.c.)’a karşı minnet eden, kendisini Allâh (c.c.)’ın yaratıklarının hayırlılarından sanan bir kimsenin durumundan Allâh (c.c.)’ın râhmetine daha yakındır. Bu bakımdan biz gafil, mağrur, gizli ayıplara rağmen ihmalkârlıktan Allâh (c.c.)’a sığınıyoruz.
(Muhammed Alaaddin b. İbn-i Abidin, Üç Boyutuyla İslâm İlmihâli, 782.s.)