Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Haramdan mal kazanan bir kimse, ondan sadaka verse Allâh katında kabul edilmez; geride kalanlara miras bıraksa, bu ancak onun ateşe gitmesine sebep olur. (Ebu Nuaym, Hilye, IV, 166)
Bir ayette şöyle buyrulmuştur: “Haksız bir şekilde haram yoldan birbirinizin malını yemeyin; ancak karşılıklı rıza ve ticaretle yiyin ve kendinizi öldürmeyin…” (Nisa 4/29)
Bu ayetin tefsirinde şöyle denmiştir: “Kim haram yerse, (sanki) kendisini öldürmüş olur; çünkü haram onun helâkine ve azap görmesine sebep olur.”
Hz. Ali’den (r.a) ve diğerlerinden gelen meşhur bir haberde şöyle denmiştir: “Dünya malı öyle bir şeydir ki, onun helalinin hesabı, haramının azabı vardır.”
Fudaly b. lyaz demiştir ki: “Kim dünyada bir helal kazanırken, nefsini zillete düşürür fakat harama bulaşmazsa, Allâhü Te’âlâ onu sıddıklarla beraber şehitlerin derecesine yükseltir.”
Allâhü Te’âlâ: “Ey iman edenleri Size verdiğimiz rızıkların temiz ve helal olanlarından yiyin” (Bakara 2/172) buyurmuştur. Aynı şekilde peygamberlerine de:
“Ey peygamberler! Helal rızıklardan yiyin ve salih amel işleyin” (Müminun 23/51) buyurmuştur. Görüldüğü gibi Allâhü Te’âlâ, salih amelden önce, helal yemeyi emretmiştir. Bu konuda alimlerin birisi şöyle demiştir:
“Amellerin temiz ve güzel olması, helal yemeye bağlıdır. Kulun yiyeceği ne kadar helal olursa, ameli de o derece temiz ve faydalı olur.”
Haramla gıdalanan bir kimseden ancak haram işler sadır olur. Şüpheli şeylerle gıdalanan kimseden de şüpheli işler zuhur eder. Hatta haramdan gıdalanmış bir kimse, Allâh’a ibadeti taatte bulunmak istese, buna gücü yetmez.
(Ebû Tâlib El-Mekk, Kûtu’l-Kulûb, s. 609-610)