Ma’nevi yolda ilerlemek isteyen birinin ma’nen yükselip
ilerlemesi, feyz nurlarından hakkıyla faydalanabilmesi
diğer bir ifâde ile makamları geçebilmesinin şüphesiz günlük
vird ve zikirlerine sımsıkı sarılmak ve devam etmekle
mümkün olacağı gibi şu iki hakikatten de ayrılmaması gereklidir.
Bunlardan birincisi:
“Size neyi verirse alınız. Neyi yasaklarsa ondan
da uzaklaşınız.” (Haşr s. 7) âyet-i celîlesine uyarak şerîat-ı
mutahharada gösterilmiş ve Hz. Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz’in söz ve fiillerinden anlaşılmış olan emir ve yasaklardan
kıl kadar sapmaması lâzımdır.
Şunu da ilâve edelim ki, şeriâtin emir ve nehiy i’tibâriyle
başlıca iki kısmı vardır. Emirlerden maksad bütün farz
ve nâfileler olduğu gibi nehiylerden maksad da Cenâb-ı
Hakk’ın haram kılmış olduğu söz ve fiillerden ibarettir. Peygamberimiz
(s.a.v.): “Îmân-ı kâmil iki yarımdan oluşan
bir bütündür ki, bir yarımı, yasak olan şeylerden kaçınmak
mânâsına sabırdır. Diğeri ise Cenâb-ı Hakk’ın
emirlerine itâat ve sarılmak demek olan şükürdür.”
(Beyhâkî) buyuruyorlar.
Bilindiği gibi hadîs-i şerîfte yasaklardan sakınmanın
emirlere sarılmaktan önce zikredilmiş olmasında iki nükteye
işaret vardır. Bunlardan birisi kötülüğü def etmenin iyilik
yapmaktan önce bulunduğu, ikincisi ise, ibâdet ve tâatların
tamamını yerine getirmenin insan gücünün üstünde olup
yasaklardan sakınmanın ise her ferdin imkânı dâhilinde
bulunduğundan faydalarının daha kapsamlı olduğudur.
Hattâ diyebiliriz ki, İslâm âlemi için tasavvur olunan
yükselme ve ilerlemenin en mühim sebebi günâhları terketmektir.
Yasakların, insanların mal ve canına şeref ve
şânına verdiği zarar ve ziyânın telâfisinin mümkün olmadığı
basiret sahiplerince bilinip kabûl edilmektedir.
(Muhammed Es’ad Erbili (k.s), Mektubat, s.73-75)