Enes bin Mâlik (R.A.) şöyle rivâyet etti:
“Resûlullâh (S.A.V.) Arafat’ta vakfe yaptılar. (Kalkıp duâ buyurdular.) Güneş batmağa az kalmıştı: “-Ey Bilâl! İnsanları sustur, beni dinlesinler.” diye buyurdular.
Bilâl (R.A.) kalkıp: “-Resûlullâh (S.A.V.)’i dinleyin!” dedi. Ashâb (R.A.) sustular.
Resûlullâh (S.A.V.): “-Ey insanlar! Biraz önce Cebrâîl (A.S.) gelip bana Rabbimin selâmını teblîğ etti ve Allâh Azze ve Celle Arafât’ta bulunanları ve hacc ibâdetinin yapıldığı diğer yerde olanları affetti. Kendi aralarındaki birbirlerine karşı olan hakkları da üzerine aldı.” dediler.
Bunun üzerine Ömer İbn-i Hattâb (R.A.) kalkıp: “-Yâ Resûlallâh! Bu, sâdece bize mi mahsûs?” dedi.
Resûlullâh (S.A.V.): “-Bu, hem sizin için ve hem de sizden sonra kıyâmete kadar gelecekler içindir.” diye buyurdular.
Hz. Ömer (R.A.): “-Allâh’ın hayrı çoktur ve güzeldir.” dediler.
Hz. Âişe Sıddîka (R.A.) vâlidemiz Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz’in şöyle buyurduklarını rivâyet etti: “Allâh-ü Teâlâ kullarını, hiçbir günde, Arefe gününde cehennemden azâd ettiği kadar kurtarıp azâd etmemiştir. Çünkü Arefe günü, Allâh-ü Teâlâ kullarına rahmetiyle yaklaşıp tecellî eder, sonra meleklerine karşı onlarla övünüp: “-Bunlar, ne diyorlar?” buyurur. Rezîn (R.H.) Câmiî’nde şunu ilâve etti: (Allâh-ü Teâlâ): “-Meleklerim, şâhid olun, ben de onları bağışladım.” buyurur.
(İmâm Hâfız El-Münzirî (R.H.),
Et-Terğîb ve’-Terhîb Tercümesi C. 3, S. 31-36)