Fakîh Ebû’l-Leys Semerkandî (k.s.) der ki:
“Günahın, günahkâr yanında büyük oluşu, günahkârın, onu büyük görüp ondan korkmasıdır. Böyle olunca da o günah, Allâh (c.c.) katında en küçük günâh olur. Ama günahkârın gözünde küçük duran bir günah, Allâh (c.c.) katında günahların en büyüğüdür. Hâsılı, o günahkâr kimse, bu günâhı küçük saydığı için, işlemeğe devâm eder. Bu mevzûuda Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den bazıları şöyle der:
“Isrârla yapılan günah, küçük kalmaz; istiğfârla da büyük günâh kalmaz.”
Bu mevzûuda Avâm bin Haşveb (k.s.) şöyle demiştir:
“Günâhtan sonra yapılan dört şey vardır ki kötülük bakımından günahdan daha çirkindir.
Bunlar da şunlardır: 1) Günâhı küçümsemek, 2) Yaptığı günâhla övünmek, 3) Yaptığı günaha sevinip bunu herkese anlatmak, 4) Günâhta ısrar etmek.”
Bazı büyük zâtlar şöyle demişlerdir:
“Günahlardan sakın; günahlardan herbiri, bir kötülüktür. Onun kötülüğü, bir mancınığa konulup itâat duvarına atılır ve o da duvarı yıkar. Yıkılan duvardan nefsânî rüzgâr girer ki buda, maarifet kandilini söndürür.”
Bazı hakîm zâtlara şöyle soruldu ki:
“-Nedir bu hâlimiz? İlmi dinliyoruz da ondan niçin fâidelenemiyoruz?” cevâben denildi ki:
“-Şu beş kötü hâlden dolayı böyle oluyorsunuz:
1) Allâh (c.c.)’nun, size ihsân eylediği ni’metlere şükretmiyorsunuz, 2) Günâh işlediğinizde istiğfâr etmiyorsunuz, 3) Bildiğiniz ilminizle amel etmiyorsunuz, 4) İyilerle arkadaşlık ediyorsunuz; ama onlara tâbi olmuyorsunuz, 5) Ölülerinizi gömüyorsunuz da onlardan ibret almıyorsunuz.”
(Fakîh Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn, s. 421-423)