Allâhü Te‘âlâ gıybet konusunda şöyle buyurmuştur: “Bir
kısmınız diğerlerinin gıybetini yapmasın. Sizden biri, ölmüş
kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksindiniz
değil mi? Öyleyse Allâh’tan korkun ve birbirinizi
gıybet etmeyi (arkadan çekiştirmeyi) terkedin.’’
Hz. Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Bir adam Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in yanında oturuyordu; Peygamber (s.a.v) Efendimiz
ayağa kalktı, fakat adam kalkmakta zorlandı. Orada bulunanlardan
bazıları, “Falanca ne kadar âciz bir kimse, oturduğu
yerden kalkamıyor” dediler. Bunu işiten Hz. Peygamber
(s.a.v); “Kardeşinizin etini yediniz ve onu gıybet ettiniz”
diye onları uyardı.
Allâhü Te‘âlâ, Hz. Mûsa (a.s)’a şöyle vahyetmiştir: “Kim
gıybetten tövbe ederek ölürse, o cennete en son giren
kimse olur. Kim de gıybette ısrar ederek ölürse, o cehenneme
ilk önce giren kimse olur.”
Şöyle anlatılmıştır: Kula kıyâmet günü amel defteri verilir;
içinde hiçbir hayır göremez. Bunun üzerine; “Benim namazım,
orucum, taatim nerede?” diye sorar; kendisine şöyle denilir:
“Yaptığın ameller, gıybetini yaptığın kimselere verildi.”
Hasan-ı Basrî’ye (r.aleyh) biri gelerek; “Falan adam senin
gıybetini yaptı” dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî, adama
bir tabak tatlı göndererek ona, “Duyduğuma göre sen (gıybetimi
yaparak) bana iyiliklerini hediye etmişsin; bu tatlıyı o
hediyene karşılık olarak gönderiyorum” dedi.
Enes b. Mâlik (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu
rivâyet etmiştir: “Üzerindeki hayâ perdesini
atıp açıkça günâh işleyenin kusûrunu anlatmak gıybet
değildir.”
Denilmiştir ki: Âhirette bir kula amel defteri verilir; içinde
hiç yapmadığı birçok iyilik görür; bunları yapmadığını söyleyince
kendisine; “Bunlar, senin haberin yokken insanların
senin hakkında yaptıkları gıybetin karşılığıdır” denilir.
(İmâm-ı Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, s. 337-340)