Allah Teâlâ’nın, “O, her şeyin üstünde bir vekildir” buyruğundan maksad, kul için mükemmel bir tevhid inancının meydana gelmesidir.
Bunun izahı şöyledir: Kul, her ne kadar Allah’dan başka ilah olmadığına ve âlemin idarecisinin sadece ve sadece Allah olduğuna inansa bile bu dünya ne de olsa sebepler alemidir. Eğer sebepler olmasaydı, hiçkimse (Allah’ın varlığından) şüpheye düşmezdi. Durum böyle olduğu için, insanlar kalblerini zahirî sebeplere bağlıyor, umduğunu elde edebilmek için bazan hükümdara, bazan vezire (devlet ricaline) güvenip müracaat ediyor. İşte bu durumda da eline geçen, sadece mah rumiyet oluyor ve sadece hüzünleri artıyor. Halbuki Allah Teâlâ, “O, her şeyin üstünde bir vekildir” buyurmaktadır. O’nun bundan maksadı, insanlara Allah’tan başka bir koruyucunun olmadığını ve onların işlerini düzenleyenin sadece kendisi olduğunu bildirmektir. Eğer tevekkül ehli, bir şekilde malı elinden çıktığında, sabreder veya şükreder yahut razı olursa tevekkülünde sadık olduğu anlaşılır. Bu saydıklarımız tevekküllerinde samimi olan tevekkül ehlinin hâlleridir. Ama insan, malı elinden çıktığı zaman rahatsız olur ve feryat ederse tevekkül iddiasında samimi olmadığı anlaşılır. Allâh (c.c), kulun elindeki nimete nankörlük etme derecesine göre neyi helâk edeceğini ve azaltacağını en iyi bilendir. Bu konuda Allâhü Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallarınız, canlarınızdan ve ürünlerinizden azaltma (fakirlik) ile deneriz, sabredenleri müjdele.” (Bakara s. 155)
Müslüman, Allah’a tevekkül ettiği için, güzel bir yaşayışla yaşar. Nitekim Cenâb-ı Hak, “onu güzel bir yaşayışla yaşatırız” (Nahl, 97) buyurmuştur. Kâfir ise, dünyaya düşkün olduğu ve devamlı bir şekilde daha fazlasını istediği için, onun hayatı dar ve sıkıntılıdır, hâli karanlıktır.
(Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.16 s. 71)