Hakk te‘âlâ ve tebâreke şöyle buyurdu:
“Allâh bir adamın göğsünde iki kalp yaratmamıştır” (Ahzâb s. 4) Yani Cenâb-ı Allâh insana biri Allâh sevgisine, diğeri mâsivâ sevgisine mahsûs olmak üzere iki kalp vermemiştir. Sevgi yuvası olan kalp evi birdir. Kalb hangisine raptedilirse diğeri ehemmiyetten sakıt olacaktır. Binâenaleyh tarikatla âmil olan kâmil bir müminin fazlaca meşgûliyyetinin arasında bile kalben Cenâb-ı Hakk’ın zikriyle meşgul bulunması îcab eder. Allâh te‘âlâ, rızasını kazanmak, kaza ve kaderimize rızâ göstermek hususunda sizleri ve bizleri muvaffak buyursun, âmîn.
Bildiğiniz gibi hakikat dâima zahir ise de dünyanın muhabbeti ve aşırı meşguliyeti sebebi ile kalb üzerine vâki’ olan perde, insânı hakkânî müşahededen bir derece mahrum ediyor. Yoksa Mâni’, men edici; Mu’tî, verici; Nâfi’, faydalı; Zârr zarara mukabele eden; Muhyî, diriltici; Mümît, hayata son verici; Settâru’l-uyûb, ayıpları örten;Ğaffâru’z-zünûb, günahları bağışlayan yalnız Cenâb-ı Hâlik olduğu halde başka bir şeye sevgi beslemek ve kalbi ona bağlamak aslâ caiz olamaz.
Büyük peygamberler, kerametli veliler, mal ve çocuk gibi bir şeye sevgi göstermişlerse, malı Allâh’ın rızasını kazanmak yolunda sarf, evlâdı da ümmet-i Muhammed’den bir kişinin artması ve “sadaka-i câriye” (devamlı hayır, kişinin öldükten sonra da sevabından istifâde edebileceği bir hayır müessesesini kurması) olmak maksadı üzere göstermişlerdir. Bildiğimiz gibi mâsivâya can u gönülden muhabbet etmemişler, kalplerini yalnız Allâh’ı zikirle, sevgisiyle nurlandırarak sükûna erdirmişlerdir. Şimdi ise bir insan zâhiri halk ile, bâtını Hakk ile olursa aynı muvaffakiyyete ulaşacağı tabiîdir.
Mevlâm bizi ve sizi zikrin yapıldığı meclise kabul buyursun. Muhabbet-i mâsivâya mübtelâ olanlar gibi yakınlık kapısından uzaklaştırmasın, âmin.
(Muhammed Es’ad Erbilî (k.s.), Mektûbât, 153.s.)