Seleften öyleleri vardı ki, din kardeşinin ölümünden sonra, kırk yıl onun çoluk çocuğuna bakmış, ihtiyaçlarını görmüş, her gün kapılarına gitmiş, para ve mal vermiş, babalarından daha iyi beslemiş ve giydirmiştir.
Din kardeşleri arasında kaybolan malı veya herhangi birşeyi aramamak da vefadandır. Çünkü bâzı düşünceler sebebi ile hırsızlık töhmeti altında kalabilir. Ahmed-i Kalânsî (r.h.) anlatır: Bir gün, Basra’da, fakirlerin arasına girdim. Bana ikram edip, saygı gösterdiler. Sonra bir gün, bir çamaşırımı onlara sordum. Hemen gözlerinden düştüm.
Bu benim, şu senin, o onun dememelidir. Çünkü bu mülk ifade eder. Din kardeşliğinin edeplerinden biri de mülkün bir kimseye, ait olduğunu söylememektir. İbrahim bin Şeybân (r.h.), biz, «benim ayakkabım» diyen, yani «benim» diyenlerle arkadaşlık etmezdik buyurdu.
«Ben senin için yaptım, sen benim için yapmadın» dememelidir. Çünkü bu minnete işaret olup, soğukluk hâsıl eder. «Böyle olsaydı, öyle olmazdı» yahut «böyle olmasaydı, şöyle olurdu» da dememelidir. Buna benzer sözlerden sakınmalıdır. Çünkü bunlar amiyane sözlerdir.
Bir din kardeşi kendisine, «kalk beraber gidelim» derse, «Nereye?» dememeli, niçin? Ne sebepten? de dememeli, bir şey söylemeden, hemen kalkmalıdır. Âlimlerden biri, «Çağırdığın zaman, nereye gideceğiz diye soranla, arkadaşlık etme!» buyurmuştur. Din kardeşi para isterse, ne kadar istiyorsun? Yahut parayla ne yapacaksın? diye sormamalıdır. Böyle diyen, kardeşliğin hukukunu gözetmemiş olur demişlerdir.
Selef zamanında, bir kimse, din kardeşine, nasılsın? deyip, verdiği cevapta belirttiği ihtiyaçlarını görmezse, sorması, ciddî değil, alay ve riya kabul edilirdi. Din kardeşine, «merhaba», «hoş geldin» deyip, ona kendisi gibi özen göstermezse, bu sözü riya ve nifak sayılırdı.
(Muhammed Bin Ebûbekr, Şir’at-ül İslam, s.397,398)