“Görülmeyeni bilen Allah, görülmeye kimseyi muttali kılmaz (haberdâr etmez). Ancak peygamberlerden bildirmek istediği bunun dışındadır.” (Cins. 26-27) Yani gaybı yalnız AllâhüTe’âlâ bilir, gayba hiç kimseyi muttali kılmaz (gaybı bildirmez). Ancak risâletine, peygamberliğine razı olup peygamber tayin ettiklerine gaybından dilediklerini bildirir. imran bin Husayn (r.a.)’den: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:  “Teşe’üm  eden  (uğursuz  sayan),  halkın tuttuğu uğursuzluğa inanan, kehânette bulunan, kâhine gidip sözlerine inanan, büyücülük yapan veya büyücüye gidip ona inanan kimse bizden değildir. Her kim kâhine gidip  söylediğine  inanırsa,  Muhammed  (s.a.v.)  üzerine indirilmiş olan (Kur’ân)’ı inkâr etmiş olur.” “Birşeyi uğursuz sayarak ihtiyâcından vazgeçen kişi, şirke düşmüş olur.” (Tirmizt) Birşeyi uğursuz saymak, ondan bir kötülük geleceğine inanmak,  dinimizce   haramdır.   Bazıları baykuş  ötüşünü, önünden  kara  kedi  geçmesini,  merdiven  altından  geçmeyi uğursuzluk sayar. Hâlbuki Allah (c.c.) hiçbirşeyi uğursuzluk üzerine yaratmamıştır. Herşeyde bir hikmet gizlemiştir. Vasile b. el-Eska’ (r.a.)’den: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Her  kim  kâhine gelir  de  ondan  bir  şey sorarsa kırk gün tevbesi kabul edilmez.  Şâyed kâhinin söylediğine inanacak olursa kâfir olur.” Yıldız ilminden yasak olan, ehlinin, geleceğe dâir olayları bildiklerini iddia etmeleridir. Yıldızların seyrinden, birbirinden uzaklaşıp  yaklaşmasından  yağmurun       yağmasını,     karın düşmesini ve rüzgârın esmesini bilmeyi iddia etmeleri gibi. Bu  rüzgârın  esmesi,  yağmurun  ve  karın  gerçek  yağacağı zamanı ancak  Allâhü Te’âlâ  bilir.  Hiçbir  tecrübeye  dayanmadan ve tahmin kabul edilmeden, mutlak surette şu saatte yağacak diyen fâsıktır, küfre kadar gidebilir.
(ibn Hacerel-Heytemîf(r.h.), islâm’da Helâller ve Haramlar, 2.c, 320-321 .s.)