Çelebi Sultân Mehmed’in oğlu, Fâtih Sultân Mehmed’in babası ve 6. Osmanlı Hâkânı. Osmânlı Sultânları içinde zamanın ilimleriyle mücehhez ilk Padişâh-ı gâzîdir. Onun kazandığı Varna ve 2. Kosova Zaferleri’yle haçlı dünyası 3 asır belini doğrultamamıştır. Askerlik dehâsı, sebâtı ve soğukkanlılığı O’na Cedd-i Âlileri’nden tevârüs etmiştir.
1447’ye kadar “Büyük Türk Hâkânı Şâhrûh”a karşı ince bir siyâset gütmüş, ona kafa tutmamış, Şâhrûh’un 1447’de ölümü üzerine, Murâd-ı Sânî Hazretleri “Büyük Türk Hâkânı” sıfatını almış ve Osmânlı da dünyanın en büyük devleti olmuştur. Târihçiler, Sultân Murâd-ı Sânî Hazretleri için şöyle demişlerdir: “İnce ruhlu, hassas, çok âdil ve merhametli. Sözüne ve ahidlerine sâdık, cesur, azim ve tedbîr sâhibi, güleryüzlü. Ahdine riâyet edenlerle dost, ahdini bozanlara karşı çok sert idi. Harbde ve sulhde sözünün sâdık eri idi.”
Millî mimarimizin şâheserlerini bıraktı: 392 metre uzunluğundaki Ergene Köprüsü, Bursa Murâdiye Câmii ve Külliyesi, Edirne’deki Murâdiye, Dar’ülhadis ve üç şerefeli minâreler. Üç şerefeli câminin minâreleri, Türk minârelerinin en güzellerindendir. Onun zamanında, kışın, bu câmiin şadırvanının musluklarından sıcak sular akardı. Edirne’yi Balkanlar’ın en büyük, en muhteşem şehri haline getiren O’dur. İmâr işlerinde, devlet adamlarına ve zenginlere örnek olmuştur. Timuroğullarına da tesir etmiş, böylece Türkistan’da da büyük eserlerin vücûd bulmasına sebeb olmuştur.
Cedd-i Âlisi Osmân Gâzî’nin vasiyetine sadakat gösteren Sultân Murâd-ı Sânî Hazretleri, âlim ve sanatkarları çok himâye etmiştir. Hocalarından İbn-i Arabşâh, vaktiyle, 1.400’de Timur Hân ile Şâm’dan Semerkand’a gitmiş, Türkistan’ı Altınordu ve Kırım’ı dolaşmış, en büyük âlimleri Semerkand’da Seyyid Şerîf Cürcânî ve Şemsüddîn Muhammed Cezerî gibi ulemâdan ilim tahsil edip 1412’de Türkiye’ye gelmiş, daha sonra da Murâd-ı Sânî Hazretleri’ni yetiştirenlerden olmuştur.
(Refik Özdek, Siyâsî Vasiyetnâmeler, İstanbul 1975, s.69-71)