İnsanoğlu mahlûkatın en şereflisi olarak yaratılmıştır. Cenâb-ı Hak. Kur’ân-ı Kerîm’inde «Biz Âdemoğlunu mükerrem sıfatta halkettik» buyuruyor. Hz. Âdem (a.s.)’a, Cenâb-ı Allah (c.c.) kendi ruhundan bir parça vermiş ve cesed çamurunu da yed-i kudretiyle yoğurmuştur, işte insanoğlu bir derece ulvi bir şerefe sahiptir. Onda iki sıfat vardır. Birincisi türabî ve hükmen de hayvani olan cesedi, ikincisi ve esas olanı, özü, mükerrem sıfatımız, melek gibi nurdan yaratılmış, cesed kafesinde kuş mesabesinde olan ruhumuzdur. Haydır, hiçbir zaman yok olucu değildir, ölücü olan cesedimizdir. Malûmdur ki ruhlar ölmez, herkes geçmişlerinin ruhuna fatiha okur ki bu da ruhların ölmediğinin, diri olduğunun delilidir.
Cenâb-ı Allah (c.c.)’ın kendi ruhundan bir parça verdiği ve mükerrem sıfatta yarattığı insanoğlu elbetteki başı boş bırakılmamıştır. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de «İnsanoğlu başıboş yaratıldığını mı zannediyor» (Sûre-i Kıyâme, Ayet.- 36) buyuruyor. Bu dünyaya koyun gibi yeyip içip uyumaya, nefis arzu ettiğinde nefsi tatmin etmeğe gelmedik.
Ahseni takvim üzere yaratılan insanoğlunun da elbetteki vazifeleri olacaktır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de sarahaten «Ben insanları ve cinleri beni tanısınlar, bana ibâdet etsinler diye yarattım» buyuruyor. Boynumuzda kulluk halkası vardır. Yaratanımıza karşı vazifelerimizi yapmamız, Allah (c.c.)’ın rızâsını kazanmamız lâzımdır.