Şunu hepimiz biliriz ki geçirdiğimiz hastalıklar insan için o derece üzücü olmuyor da, bir dostumuzdan işittiğimiz kötü bir söz bizim için daha fazla üzücü oluyor. Bu bakımdan ruha yapılan azap, cesede yapılan azaptan çok daha fazla mühimdir.
Hal böyle olunca mü’min’in vazifesi ruhunu aslına dönmekten mahrum etmemektir. Bu da ancak, ebedî âlemin sonsuzluğu yanında göz açıp kapayıncaya kadar çok kısa olan dünya hayatını Allah (c.c.)’ın istediği şekilde tamamlamakla mümkündür.
Müslüman hedefini doğru tayin etmelidir. Hedefe gidecek yolu. vasıtaları iyi tesbit etmelidir. Müslüman İslâm’ı insanlığın huzuru ve refahı için değil Allah (c.c.) rızâsını kazanmak için istemelidir.
Müslümanın hedefi cennet de değildir. Cennet’in sahibi Cenâb-ı Hakk (c.c.)’dır. Cennet’in köşklerinin, hurilerinin, meyvelerinin, bahçelerinin sahibini görmedikten sonra ne derece kıymeti olacaktır?
Allah (c.c.) dostlarından Yunus Emre bunu ne güzel ifade etmiştir:
«Cennet, cennet dedikleri,
Üçbeş köşkle, üçbeş huri,
İsteyene ver sen onu,
Bana seni gerek seni.»
“Rabbinin Kitâbından sana ne vahyolundu ise, Onu oku! O’nun sözlerini değiştirebilecek (bir kuvvet) yoktur. Sen de asla ondan başka bir sığınak bulamazsın”
(El Kehf Sûresi. Âyet: 27)