Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.) on sekiz yaşında Bağdad’a geldi. Buradaki meşhur âlimlerden ders almak sûretiyle hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde çok iyi yetişti. İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vâaz etmeye ve ders vermeye başladı. Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.) Hazretleri, bir müddet ders verip insanları irşâd ettikten, hâk ve hakîkâti anlattıktan sonra; ders ve vâaz vermeyi bıraktı. İnzivâya çekilip, yalnızlığı seçti. Bütün vaktini ibâdet, riyâzet ve mücâhede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla geçirmeye başladı. Buyurdu ki: “Irak’ın sahrâ ve harâbelerinde 25 sene insanlardan uzak kaldım. Benim kimseden, kimsenin benden haberi yoktu. Bazen uzun müddet yemezdim.”
Fıkıh ve hadîs ilimlerinde müctehid idi. Haftada üç gün, halka vâaz ederdi. Vâazında, âlim ve evliyâdan zatlar da bulunur, hepsi büyük bir huzûr içerisinde dinlerlerdi. Dört yüz âlim onun anlattıklarından notlar tutar, izdiham ve kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlardı. Sorulan suâllere gâyet açık ve doyurucu cevaplar verirdi.
Derin ilim sâhibi idi. On üç çeşit ilimde ders verirdi. Sabah ve ikindiden sonra tefsîr, hadîs ve fıkıh; öğleden sonraları Kur’ân-ı Kerîm ve kırâat dersleri okuturdu. Akşam ve sabah ise, Usûl-i Fıkıh ile Nahv, Arabî cümle bilgisi verirdi. Onun bereketiyle talebeler çabuk ilerlerlerdi. Tabiblerin tedâvî edemediği hastalar ona gelirler, onun duâsı bereketiyle şifâ bulup giderlerdi. Fakîrlerin ve dervişlerin nafakasını satın almak için, vazîfeli hizmetçilerinin, bir başka işi olsa yâhut hastalansalar; kendisi çarşıya çıkar, ceddi Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e uyarak, ev için lüzûmlu şeyleri satın alırdı. Bir toplulukla yolculukta olsa ve bir yerde konaklasalar; kendi eliyle, el değirmeninde buğday öğütür, hamur yapar, ekmek pişirir ve hepsine taksim ederdi. Allâhü Teâlâ’nın izni ile bir anda birçok yerde bulunurdu.(Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.219)