Fıkıh, İslâm kültürü içinde en çok övülen ve teşvik edilen ilim dalıdır. Kur’an-ı Kerîm’de geçen, “Mü’minlerin topluca savaşa gitmeleri uygun değildir. Her kabileden, topluluktan bir kısım mü’minler, dîn ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan döndüğü zaman, onları Allâh (c.c.)’un azabı île sakındırmak üzere geride kalmalıdır.” (Tevbe s.122) mealindeki âyette açıkça fikıh bilgisinin kasdedildiği bildirilmiştir. Çünkü “sakındırmak” ancak fıkıh ilmiyle olur. Fıkıh ilmi, naklî bilgilerdendir. Çünkü fıkhın kaynağı nakildir, tecrübe ile anlaşılamaz. Fıkıh ilmi, fakihlerin yazdığı kitaplarla inkişaf ile günümüze intikal etmiştir.

İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.), fıkıh ilminin kurucularındandır. Sonraki eserler, hep İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in tasnif tarzına göre yazılmıştır. İmam Şâfi’î (rh.a.), “Fıkıhta herkes Ebû Hanîfe (rh.a.)’in ev halkı, çoluk çocuğu gibidir. Kim fıkıhta derinleşmek isterse Ebû Hanîfe’nin kitaplarına baksın.” diyerek bunu ifade etmektedir.

İmam Şâfi’î (rh.a.), üvey babası ve aynı zamanda İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.a.)’in talebesi olan İmam Muhammed (rh.a.)’den ders okumuştur. İmam Ahmed bin Hanbel (r.âleyh) de İmam Şâfi’î (rh.a.)’in öğrencisidir. Öte yandan İbn Âbidîn, Hanefî Hukukçuları’nın, İmâm Mâlik (rh.a.)’i İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.a.)’in talebesi olarak kabul ettiklerini söyler. Nitekim İmâm Mâlik (rh.a), Hicaz’da kaldığı uzun yıllar zarfında, kendisinden yaş ve mertebe olarak ileri olan İmam A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’den ilim almıştır. Hatta Hanefî Mezhebi’ne ait kitaplarda, “Hanefî Mezhebi’nde olanın, gerektiğinde Mâlikî Mezhebi’ni taklît etmesi evlâdır. Çünkü, İmâm Mâlik (rh.a), İmâm-ı A’zam (rh.a.)’in talebesi gibidir. Bir meselede, Hanefî Mezhebi’nde, bir kavil bulunmadığı zaman, Hanefî Âlimleri, Mâlikî Mezhebi’ne göre fetvâ vermişlerdir. Mezhebler içinde, Hanefî’ye en yakın olanı, Mâlikî Mezhebi’dir.” diyor. Böyle olunca İmam Şâfi’î (rh.a.)’in sözündeki hakikat ortaya çıkmaktadır.

(Prof. Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuku, s.25)