Batı’da feminizm hareketinin çıkış amacında onlar açısından haklılık vardı. Hıristiyan din adamları Hz. Adem (a.s.)’ın karısı Hz. Havva’nın, onu yanıltması yüzünden Allâh (c.c.)’un koyduğu yasağa uymadığını inandıkları için yüzyıllar boyunca insanın cennetten çıkarılmasının günâhını kadına yüklemiş ve kadını bir şeytan gibi görmüşler ve gerçekten de kadın çok ezilmiş, sömürülmüş. Oysa İslâm toplumlarında kadın her zaman kıymetli olmuştur.

Dinimiz kadına en iyi şekilde haklarını vermiştir. Uygulama da eksikler varsa bu da bir Batı söylemi ile değil, kendi dinimizden çözümler üreterek yapılmalı. Fakat maalesef ki Müslüman hanımlar feminizme pek bir sahip çıktılar. Oysa feminizm her şeyden önce fıtrata karşı bir harekettir. Feminizmin eşitlik söylemi yaratılışa terstir. Çünkü kadın ve erkek eşit yaratılmamış, birbirinden farklı yaratılmıştır. Yaratılışa ters olan, elbette dine de terstir. “Allâh’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri arzulamayın, erkeklere kendi kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.  Allâh’ın lütfundan isteyin. Şüphesiz ki Allâh her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa s. 32)

Râbbimiz öncelikle kadın ve erkeği birbirinden farklı noktalarda üstün yarattığını vurguluyor. Eşitlik yok ve diğerinde olan ve size verilmemiş olanı arzulamayın, diye de uyarıyor. Fakat feminizm, Râbbimizin “arzulamayın” dediğini kadınlara arzulatmak üzerine kurgulanıyor.

Feministler kadın hakları adına; miras, mülkiyet hakkı, eşit ücret gibi bütün hakları aldılar, fakat hâlâ memnun değiller. Daha ne istiyor olabilirler? Feministler artık sadece kadın hakları ile yetinmiyorlar, erkeklerin haklarını da istiyorlar.

(Sema Maraşlı, Vahdet Gazetesi, 26.01.2015)