Fatih Devrinde Türk Akıncıları
Fatih Devrinde Türk Akıncıları. Fâtih Sultan Mehmed, son yıllarında, 25 kadar devletle birden tek başına savaşa girmişti. Bu savaşı kazanmak için, akıncı ordusundan faydalandı.
Osmanlı Devletinin Avrupa’da yaptığı baş döndürücü fetihlerin sırlarından biri, “akıncı” denen askerî sınıfın varlığıdır. Bugünün “komando”larına karşılık olan akıncılar, düşmanın iktisadî ve mânevî yapısını altüst ederek, savaşın kazanılmasında pek önemli bir rol oynarlardı.
Türk akın tekniği şöyleydi: Akıncı ordusu, belirli yerlerde parçalara ayrılır, o parçalar gene belirli yerlerde daha küçük birliklere bölünerek yollarına devam ederlerdi. Her birliğin tahrip edeceği şehir ve kasabalar önceden kararlaştırılırdı. Dönüşte birlikler, gene belirli yerlerde fakat evvelce ayrıldıkları mevkilerde olmamak üzere birleşirler, birkaç birleşmeden sonra tekrar tek ordu hâline gelip Türk topraklarına dönerlerdi. Bu durum, düşman ülkesini dehşet içinde bırakır, yıldırımlar ve kasırgalar gibi esip geçen akıncıların nerede ve ne zaman bulundukları ve bulunacakları hakkında yüzlerce söylenti çıkardı.
Fâtih Sultan Mehmed, son yıllarında, 25 kadar devletle birden tek başına savaşa girmişti. Bu savaşı kazanmak için, akıncı ordusundan pek çok faydalandı. Türkiye ile savaş durumunda bulunan büyük Avrupa devletleri, akıncılarla yıldırdı. Bu akınların önemi hakkında bir fikir edinebilmek için, büyük akıncı beylerinden Mihaloğlu Gazi Alâeeddin Ali Paşa’nın hayatı boyunca Tuna’yı kuzeye doğru tam 330 defa geçtiğini hatırlamak kafidir.
Osmanlı tarihçilerinin ifadesine göre “köpekleri domuzlara ve domuzları köpeklere düşürerek” Fâtih’in kazandığı bu 16 yıl süren ve 25 kadar devlete açılmış olan “Büyük Savaş”, Türkiye’yi bütün dünyanın ümit ettiğinin aksine, büyük bir galibiyetin temsilcisi durumuna yükseltti. Fâtih’in askerî ve siyasî dehâsının yanında, akıncılarının da paylarının büyük olduğu bu savaş, Türk Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. Türkiye’yi, emsalsiz parlaklıkta bir geleceğe doğru itti ve Osmanlı gücünün münakaşasız şekilde cihân çapında olduğunu açık ve seçik olarak gösterdi.
(Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, s.123-125)