Vehhâb: Karşılıksız veren, sonu gelmeyen bağışların sâ-hibi anlamına gelir. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: “Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd s. 9)
Kullarına hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok bağışlarda bulunan Cenâb-ı Rabbü’l-Âlemîn’dir.
Bu isim Allâh (c.c.) hakkında, kapsamlı ve geniş bağışa; hiçbir karşılık beklemeksizin ve hiçbir amaç gütmeksizin zorlanmadan dâimâ vermek anlamına gelir. Oysa O’nun dışında bağışta bulunan herkesin dünyevî veyâ uhrevî, er veyâ geç bir amacı ve çıkarı vardır. Bu yüzden mutlak hîbe, yalnız Allâh için geçerli olup, bu sıfatın O’ndan başkası için kullanılması doğru değildir. Zîrâ hîbeler dünyâda ve âhirette hiçbir kesintiye uğramadan ve tükenmeden dâimâ Allâh’ın kullarına doğru akar. Allâh’tan gelen hîbeler, bu şekilde sonsuza dek artarak devâm eder. Vehhâb ismi Allâh’ın bütün fazlını, ihsânını, keremini, geniş mülkünü ve adâletini kapsar.
Her müslümân Yüce Allâh’ın gerçek hîbe ve bağış sâhibi olduğunu bilmeli, O’nun mutlak Vehhâb olduğuna inanmalıdır. Bu üstün niteliği kazanmaya çalışmalı, insanlara ve diğer varlıkara dünyevî veyâ uhrevî bir karşılık beklemeksizin hîbe ve bağışlarda bulunmalıdır.
Müslümânın kendisine vâcib olmayan, yalnız Allâh’ın rızâsını kazanmak için yaptığı hayırlar ve iyilikler hîbe sayılır.
Allâh’ın geçici olarak sana emânet ettiği şeylerde sakın cimrilik etme. Zîrâ O, sen verdikçe sana daha fazla vereceğini va‘d etmiştir. Cimrilik edip vermeyenin malını da yıkıma uğratacağını bildirmiştir.
Eğer Allâh sana, kişileri yüksek derecelere çıkaran önemli bilgiler ve ilimler vermişse sen de hiçbir karşılık beklemeksizin bu bilgi ve ilmi, ihtiyâç duyanlara öğretmelisin. Ancak gizli sırlar ve bilgileri ehli olmayanlara vermemeye dikkat etmelisin.
(Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî,Miftâhü’l Kulûb, Kalplerin Anahtarı)