Allâh (c.c.) peygamberleri, nebileri, dostlarını ve inanan kullarını sever anlamındadır. Kur’ân-ı Kerim’de Allâh (c.c.): “Îmân edenler ve sâlih amellerde bulunanlar ise, Rahmân olan Allâh (c.c.), onlar için bir sevgi kılacaktır.” buyurmuşlardır. Vedûd ismi aynı zamanda sevilmeyi hak eden anlamındadır. Allâh (c.c.), marifeti ile dostları tarafından, af ve merhameti ile günahkârlar, rızık vermesiyle de bütün canlılar tarafından sevilendir. Zaten varlıkları düşündüğümüz zaman Allâh (c.c.)’un seven ve sevilen olduğu görülmektedir. Allâh (c.c.) sevgisi, her kulun kalbinde mutlaka bulunması ve her sevgiden önce gelmesi gerekir. O (c.c.)’un sevgisi her sevgiden üstün gelmelidir. Sevilenin her isteği yerine getirilmeli ve O (c.c.)’ye bağlı kalınmalıdır. Allâh (c.c.) sevgisi amellerin özü ve ruhudur. Açık ve gizli bütün ibâdetler, Allâh (c.c.) sevgisinden kaynaklanmaktadır. Kulun Rabb’ini sevmesi, Allâh (c.c.) kuluna bir fazlı ve ihsanıdır. Kulun bu sevgide bir gücü, kudreti ve müdahalesi yoktur. Kulun kendisini sevmesini sağlayan ve sevgisini kulun kalbine yerleştiren Allâh (c.c.)’dur. Allâh (c.c.)’un muvaffak kılması ile kul, kendisini sevince Allâh (c.c.) onu başka bir sevgi ile ödüllendirmiştir. İşte gerçek ve ihsan budur. Zira sebep de sebep olan da O (c.c.)’dur. Bu ödül, Allâh (c.c.)’un kendisini seven kulunu sevmesidir. Kulun Rabb’inin sevgisini kazanacağı sebepler; Allâh (c.c.)’yu çokça zikretmek, daima O (c.c.)’ya hamd ve sena etmek, farz ve nafile ibâdetlerle O (c.c.)’ya yaklaşmaya çalışmak, bütün söz ve fiillerde samimiyeti ve içtenliği gerçekleştirmek, gizli ve açık hallerde Resûlûllâh (s.a.v.) Efendimiz’e tâbi olmaktır. Meâlen Kur’ân-ı Kerîm’de: “O (c.c.), çok bağışlayandır, çok sevendir.” buyrulmaktadır.
(Kurtubi – Beyhaki – Es-Sa’di, Esmâü’l-Hüsnâ, s.426-429)