Kâbid: Rûhları kabzeden, sıkan, daraltan, rızkı belli ölçülerde veren demektir.
Bütün canlılara hayat veren, ölüm anında varlıkların rûhlarını kabzeden O’dur. Maddi yönden fakirleştiren ve daraltan da, zengin edip genişleten de Allâh’dır. Zenginken fakir olanları, güçlü iken zayıf olanları, yüksek makamlardan düşenleri, bilginken bunayanları gördüğümüz gibi, fakirken zengin olanları, Mekke’de zayıf görüldüğü halde Mina’da güçlenenleri, Bilâl-i Habeşi (r.a.) gibi kâfirlerin kölesi iken mü’minlerin efendisi olanları, Hz. Yûsuf (a.s.) gibi hapishâneden Mısır’a sultân olanları, Ümmî iken Kıyâmet gününe kadar gelecek insanlara ilim öğreticisi ve âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’i yaratan O’dur.
Allâh, dilediği kişinin imkânlarını artırarak şükredip etmeyeceğini, dilediğinin de imkânlarını daraltarak nankörlük edip etmeyeceğini dener. Dolayısıyla insanların sâhib olduğu veyâ olamadığı şeyler kendileri için bir kazanç değildir. Bunlar sadece geçici dünyâ hayatını mı gerçek yurt olan âhireti mi istediklerini denemek için Allâh’ın yarattığı imtihânlardır.
Eğer kişi bu gerçeğin farkına varmaz ve elindeki her-şeyi kendisinin zannedip cimrilik yapar, Allâh’ın dilediği şekilde harcamazsa o zaman Allâh elindeki imkânları daraltabilir. Tam aksi olarak elindeki herşeyin kendisine Allâh’ın rızâsını kazanacak şekilde kullanılması için verildiğini bilen kişilerin de imkânlarını artırır, dünyâda da âhirette de onlara en güzeliyle karşılık verir.
Bir kimse “Yâ Kâbid” ismini kırk gün kırk lokma üzerine yazıp yese o kimse açlık mihnetinden emîn olur (açlık çekmez).
(Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Miftahü’l Kulûb, Kalplerin Anahtarı)