Cebbâr: Dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli, ihtiyaçları gideren, işleri düzelten, derman veren demektir. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: “O Allâh ki, O’ndan başka İlâh yoktur. O Meliktir; Kuddûstur; Selâmdır; Mü’mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allâh, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir.”
Allâhü Te‘âlâ dertlere derman veren, kırılanları onaran, yoksulları zengin eden, perişanlıkları yoluna koyup düzelten en yüce Zâttır.
Allâhü Te‘âlâ birçok fiilde insana irâde vermiş ve hür yaratmış olmakla beraber bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur değildir. Dilerse, dilediği anda irâdelerini yok eder. Nitekim bir hadîsde “Allâhü Te‘âlâ kaza ve kaderini yerine getirmeyi istediği vakit, akıl sahiplerinin akıllarını gideriverir ki, kaza ve kaderi onlarda yerine gelsin. Emri yerine gelince de akıllarını onlara geri verir. Böylece de pişmanlık başlar.” buyurulmuştur. Dilerse onların akıl ve irâdelerini yok etmemekle beraber isteklerinin aksine kendi hüküm ve iradesini zorla üzerlerinde icrâ eder. Nitekim Allâhü Te‘âlâdan korkmayan, emirlerine karşı gelmek isteyen âsîler, azâba ve cezâya yanaşmak istemedikleri halde, vakti gelince cezâlarını çekmeye mecbûr olurlar. Hâsılı Allâhü Te‘âlânın mutlak iradesi altında mağlub ve mecbûr olmayacak hiçbir şey tasavvur olunamaz. Ey Cebbâr olan Allâhım! Seni tanıyan birinin, herhangi bir iş için başkasından yardım dilemesine şaşarım. Seni tanıyan birinin, Senden başka birisine yönelmesine şaşarım.
İhlasla “Yâ Cebbâr diye bir müslüman bu isme devam etse, herkes tarafından sevilir, insan ve şeytanın şerrinden emîn olur.
(Hakk Dîni Kur’ân Dili, Haşr Sûresi, 23)