Allâh lafz-ı celâli; hakîkî varlıkta tek olan, medih sıfatları ile ölçülen ve ulûhiyyet sıfatlarını kendisinde toplayan hak varlığın ismidir. Zîrâ O’ndan başka her varlık, bizâtihî varolmağa müstehak değildir.
Bu isim, doksan dokuz ismin en büyüğüdür. Çünkü o, bütün ulûhiyyet sıfatlarını kendisinde toplayan zâta delâlet eder. Öyle ki, bu sıfatların hiçbiri ondan hâriç kalamaz. Halbuki diğer isimlerin her biri ayrı ayrı bir ma‘nâya delâlet eder, bütün ulûhiyyet sıfatlarına şâmil olmaz, bütün sıfatları kendisinde toplamaz. Meselâ Alîm, yalnız ilme, Kaadir yalnız kudrete delâlet eder. Allâh ismi, isimlerin en hâssıdır. Zîra ne mecâzen ve ne de hakîkat olarak bu isim Allah (c.c.)’den başkasına kullanılmaz. Diğer isimler, bazen isim olarak başkalarına da verilmektedir.
Kulun, bu ismin ma‘nâsından alacağı nasîb ibâdettir. Yâni kul, kalbini Allah sevgisi ile doldurmalı, bütün himmet ve gayretini o yolda sarfetmeli. O’ndan başkasını asla görmemeli. O’nun gayrine iltifat etmemeli. Yalnız O’ndan ummalı ve yalnız O’ndan korkmalı…
Allah (c.c.) isminden, O’nun hakîkî ve mevcut olduğunu, O’ndan başka her şeyin fânî, ölümlü ve bâtıl olduğunu ve ancak O’nunla var olabildiğini anladı. O halde, önce kendisinin fâniliğini, kendisinin bâtıllığını düşünmeli, görmeli…
Bu görüş, Resûlullah (s.a.v.)’in görüşü gibi olmalı.
“Allah’dan başka her şey bâtıldır..”
“Allâh’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allâh tektir, teki sever.” (Müslim)
(Huccetü’l İslâm İmâm-ı Gazâlî (rh.a.), Esmâü’l Hüsnâ Şerhi, 102.s.)