Muhâcirlerle ensâr arasında kurulmuş olan kardeşliğin çok büyük te’sîri ve faydası görüldü. Zâten, Medineliler, muhâcirleri, Medine’ye daha ilk geldikleri gün, evlerine indirmek, ağırlamak için birbirleriyle yarışa girmişler, anlaşamadıkları, onları paylaşamadıkları için, iki okla kur’a çekilmedikçe, muhâcirlerden hiçbirisi, ensârdan hiçbirinin evine inememişti.
Ensârın, Nebi (s.a.v.)’i misâfir etmek husûsundaki istek ve birbirleriyle olan yarışları daha büyüktü.
Peygamberimiz (s.a.v.), ancak: “Ben, bu gece, Abdulmuttalib’in dayıları olan Neccar oğullarına ineceğim!” demek sûretiyle onları teskîn edebilmiş, Ebû Eyyûb-i Ensârî (r.a.)’ın evine de, Neccar oğullarının aralarında çektikleri kur’a neticesinde gidebilmişti.
Ensâr, bu kadarla da kalmadılar: “Yâ Resûlallâh (s.a.v.)! Hurmalıklarımızı da, muhâcir kardeşlerimizle aramızda bölüştür!” dediler. Peygamberimiz (s.a.v.): “Hayır, öyle olmaz!” dedi.
Bunun üzerine, ensâr, muhâcirlere: “Öyle ise, tımar ve sulama zahmetini siz üzerinize alınız da, sizi hurma mahsûlüne ortak yapalım.” dediler. Bunu, Peygamberimiz (s.a.v.) de, uygun gördü.
İki taraf da: “İşittik ve itâat ettik!” diyerek Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu yoldaki tensîbine râzı oldular.
Peygamberimiz (s.a.v.), Bahreyn arazîsini parça parça ayırmış ve dağıtmak üzere önce, ensârı çağırmıştı. Ensâr: “Muhâcir kardeşlerimize bunun bir mislini ayırmadıkça, olmaz!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (s.a.v.): “Siz, madem ki olmaz! dediniz (muhâcir kardeşlerinizi kendinize tercih ettiniz). O hâlde, kevser havuzunda bana kavuşuncaya kadar, sabrediniz! Çünkü, benden sonra, size, başkalarının tercîh edileceği bir zaman, gelecektir!” dedi. (Tirmizi, Müslim)
(M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi, c. 8-9 s. 114)