Rızânın fazileti hakkındaki Kur’ân-ı Kerim’deki bazı âyetler şunlardır:
Yüce Allâh buyuruyor ki: “Allâh, erkek kadın, mü’minlere; içinde ebedî kalmak özere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetinde güzel meskenler vadetti. Allâh (c.c.)’un rızâsı ise hepsinden büyüktür.” (Tevbe s. 72) Görülüyor ki, Yüce Allâh rızasını Adn cennetlerinden üstün tutmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Yüce Allâh mü’minlere tecelli ederek “Benden ne isterseniz dileyin” diyecek, mü’minler de “Senin rızânı” diyecekler. Mü’minlerin Yüce Allâh’ı müşahede ettikten sonra, O’nun rızâsını dilemeleri, Allâh (c.c.)’un rızası en üstün gaye olduğu içindir.” Mü’minlerin Allâh (c.c.)’un rızâsını dilemeleri, O’nun cemâlini sürekli müşahedeye (görmeye) sebep olduğu içindir. Onlar Allâh (c.c)’u müşahede etme nimetine erince bu hallerini ana ülkü ve varmak istedikleri en uzak nokta olarak değerlendirmişler ve ne diledikleri sorulunca sadece bu durumlarının devam etmesini dilemişlerdir. Allâh (c.c)’un rızâsının perdelerin kalkışına sebep teşkil edeceğini bilmişlerdir. Yüce Allâh buyuruyor ki: “Orada onlar (cennetlikler) ne dilerse vardir. Bizim katımızda daha fazlası da vardır.” (Kaf s. 35)
“Sabah akşam O (c.c.)’un rızasını isteyerek Rablerine duâ edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf s. 28)
İbn-i Abbas (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre. bir gün Peygamberimiz (s.a.v.) Ensar (r.a.e.)’in yanına girerek “Siz, mü’min misiniz?” diye sorar. Ensar susar. Hz. Ömer (r.a.) “Evet, yâ Resûlallah” diye cevap verir. Peygamberimiz (s.a.v.): “Imânınızın alâmeti nedir?” diye sorar. Ensâr (r.a.e.); “Bolluğa karşı Allâh (c.c.)’a şükrederiz, belâya katlanır ve ilâhî hükme rızâ gösteririz.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) : “Kabe’nin Rabb’i adına yemin ederek söylüyorum ki, sizler mü’minlersiniz” buyurur.
(İmam Gazalî, Kalplerin Keşfi, s.359-363)