Kitap ehlinin (Hristiyan ve Yahudilerin) îmanı, sahih, Allahu Teâlâ’nın rızasına ve emrine uygun olmadığından âhirette kurtuluşlarına vesile olmaz. Allahu Teâlâ; “O gün mal da oğullar da hiçbir fayda vermez ancak Allah (c.c.)’a, kalb-i selîm ile giden müstesna” (Şuarâ s. 88-89) buyurmaktadır.
Kalb-i selîm ile murad; her türlü şirkten selâmette olan kalptir. Zira kâfir, müşrik ve münafığın kalbi hastalıklıdır. Kitab ehli; Allah (c.c.)’a şirksiz iman etmez, peygamberlerine (İsa ve Uzeyr aleyhimesselâm) ilahlık isnad ederler, teslise inanırlar, peygamberlerin cümlesini tasdik etmezler, bedenlerin dirileceğini inkâr ederler, ahirette ruhani hayata inanırlar. Bazen Müslümanları tavlamak için “Hz. Muhammed (s.a.v.)’de peygamberdir” deseler de soruşturulduğunda; “O, yalnız Arablara gönderilmiştir” diyerek Efendimiz’in (s.a.v.) umûmî risaletini tasdik etmezler, zaten Resûlullah (s.a.v.)’in getirdiği i’tikadî ve ameli ahkâma inanmayarak bulundukları küfürden ayrılmadıklarını izhâr etmiş olurlar. Ehl-i Kitab’ın Müslüman olması mücerred kelime-i şehadetle değildir, bilakis, bununla berâber İslâm’ın sembollerini işlemeleri gerekir.
Çünkü bunlar İslâm dininin özelliklerindendir. Eski dinlerinden (yahudilik, hristiyanlık) ayrıldıklarınıettiklerini ilan etmeleri gerekir. Zira îmanları karışık olduğundan sadece söz ile yetinilmez. “De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allâh’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun biz Müslümanlarız.”(Ali İmran 64)
Bu âyette diyalog değil, davet vardır. Kökte müşterek olan ilkelere çağrılıyor. Temel hatırlatılıyor. Demek ki ona uymuyorlardı. Olduğunuz gibi kalın, bu bize yeter, denmiyor. “Gelin sizinle müşterek bir ilke üzerinde anlaşalım” demek, işe buradan başlayalım demektir. Ayrıca “gerisi önemli değildir” demek de değildir.
(Prof. Yümni Sezen, Diyalog İhaneti)
(Nesefi, Tefsîr un Nesefî, 3.c, 846.s.)