Ehl-i Sünnet olmayan fırkalar Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilen nassları kendilerince tevil ederek, dolaylı şekilde yorumlayarak, mânâsı açık olmayan nassları da Sünnet-i Nebeviye ve Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’in bildirdiği esaslara uymayarak, kendi akıllarınca yorumlamak suretiyle Ehl-i Sünnet’ten ayrılmışlardır.

İmâm Rabbânî (k.s.) şöyle buyuruyor: “Ey kıymetli Nakîb! Vaazların hulâsası ve nasîhatlerin özü, dindâr ve Şerîata sıkı sıkıya bağlı kimselere karışmak ve gönül huzûrunu onlarla berâber olmakta bulmaktır. Dindâr ve Şerî’at’a sıkı sıkıya bağlı olmaktan her biri de hak olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâ’at yoluna girmeye bağlıdır ki, diğer İslâmî ama birçok yanıyla O (s.a.v.)’i anlamaktan ve O (s.a.v.)’den uzak olan sapık fırkalar arasında kurtulan fırka onlardır. Ehl-i Sünnet’in imâmları olan şu büyüklere uymadan kurtulmak imkânsızdır. Onların görüşlerine uymadan felâha ermek mümkün değildir. Naklî, aklî ve keşfî deliller bu anlatılan mânâya şahittir. Bunun hiçbir şekilde böyle olmama ihtimâli de yoktur. Bu sebeble, bir şahsın, hardal tanesi miktârınca, azıcık da olsa şu büyüklerin sırât-ı müstakîm olan yollarından çıktığı bilinirse, onunla sohbeti (berâberliği ve konuşmayı) öldürücü bir zehiri içmek olarak itikâd etmen, onunla oturup kalkmayı da zehirli yılanla oturup kalkmak olarak görmen lâzımdır. Onlar Ehl-i Sünnet imâmları hakkında kıskançlık, hüzün ve tasaları olmayan ilim talebeleri de -hangi fırkadan olurlarsa olsunlar- din hırsızlarıdır, dîninizden çalan kimselerdir. Bunlarla berâber olmaktan ve konuşmaktan sakınmak dahî, (dînin) zarûriyyâtındandır, mutlaka bulunması ve uyulması gereken îcâblarındandır.

Dinde meydana gelen bu fitne ve fesâdların tamâmı, dünya malı toplamakta âhiretlerini hebâ eden şu topluluğun hayırsızlığındandır. Onlar doğru yol mukâbilinde sapıklığı satın alıp da ticâretleri kâr getirmeyen ve doğruya varmayan kimselerdir.”

(İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, c.1, s.185, 113. Mektûb)