Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine; itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir.
İmâm Rabbânî (k.s.) şöyle buyurur: “Ey kıymetli Nakîb!.. Va’zların hulâsası ve nasîhatlerin özü, dindâr ve Şerîata sıkı sıkıya bağlı kimselere karışmak ve gönül huzûrunu onlarla berâber olmakta bulmaktır. Dindâr ve Şerî’at’a sıkı sıkıya bağlı olmaktan her biri de hak olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâ’at yoluna girmeye bağlıdır; ki, diğer İslâmî (ama bir çok yanıyla O’nu anlamaktan ve Ondan uzak olan sapık) fırkalar arasında kurtulan fırka onlardır. (Ehl-i Sünnet’in imâmları olan) şu büyüklere uymadan kurtulmak imkânsızdır. Onların görüşlerine uymadan felâha ermek mümkin değildir. Naklî, aklî ve keşfî deliller bu (anlatılan) ma’nâya şahiddir. Bunun hiçbir şekilde böyle olmama ihtimâli de yoktur. Bu sebeble, bir şahsın, hardal tanesi mikdârınca (azıcık da olsa) şu büyüklerin Sırât-ı Müstakîm olan yollarından çıktığı bilinirse, onunla sohbeti (berâberliği ve konuşmayı) öldürücü bir zehir (i içmek) olarak i’tikâd etmen, onunla oturup kalkmayı da zehirli yılanla oturup kalkmak olarak görmen lâzımdır. Onlar (Ehl-i Sünnet imâmları) hakkında mübâlâtları/kıskançlık, hüzün ve tasaları olmayan ilim talebeleri de -hangi fırkadan olurlarsa olsunlar- din hırsızlarıdır/dîninizden çalan kimselerdir. Bunlarla berâber olmaktan ve konuşmaktan sakınmak dahî, (dînin) zarûriyyât (ın)dandır/mutlaka bulunması ve uyulması gereken îcâblar (ın)dandır. Dinde meydana gelen bu fitne ve fesâd (lar)ın tamâmı, dünya malı toplamakta âhiretlerini hebâ eden şu topluluğun hayırsızlığındandır. Onlar doğru yol mukâbilinde sapıklığı satın alıp da ticâretleri kâr getirmeyen ve doğruya varmayan kimselerdir….”
(İmâm-ı Rabbâni, Mektûbât c.1 s. 185, 113. Mektûp)