Vâazların özü ve nasîhatların kıymetlisi, Allah (c.c.) adamları ile buluşmak, onlarla birlikte bulunmaktır. Allah (c.c.) adamı olmak ve islâmiyyete yapışmak da, Müslümânların çeşitli fırkaları arasında, kurtuluş fırkası olduğu müjdelenmiş olan, Ehl-i sünnet vel-cemâ’atin doğru yoluna sarılmağa bağlıdır. Bu büyüklerin yolunda gitmedikçe kurtuluş olamaz. Bunların anladıklarına tâbi’ olmadıkça, sa’âdete kavuşulamaz. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.” buyurmuşlardır. (Tirmizi)
Akıl sâhipleri, ilim adamları ve evliyânın keşfleri, bu sözümüzün doğru olduğunu bildirmektedirler. Bu büyüklerin doğru yolundan hardal tânesi kadar, pek az ayrılmış olan bir kimse ile arkadaşlık etmeği, öldürücü zehir bilmelidir. Onunla konuşmayı, yılan sokması gibi korkunç görmelidir. Allah (c.c.)’dan korkmayan ilim adamları, hangi fırkadan olursa olsun, zındıktırlar. Bunlarla konuşmaktan, arkadaşlık etmekten, kitâplarını okumaktan, evlerine, köylerine gitmekten de sakınmalıdır. Cenâb-ı Allah “Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alış verişlerinde bir şey kazanamadılar.
Doğru yolu bulamadılar.” (Bakara sûresi 16) buyuruldu.
Bu âyet-i kerîme, bunları bildirmektedir. İblîsin râhat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmakla uğraşmadığını gören bir zât, “Niçin insanları aldatmıyorsun, boş oturuyorsun?” deyince, “Bu zamânın kötü din adamları, benim işimi çok güzel yapıyorlar, insanları aldatmak için bana iş bırakmıyorlar” demişti. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, saptırıcı önderlerdir.” buyurmuşlardır. (Tirmizi)
Cenâb-ı Hakk Kur’an’a ve Resûlullah (s.a.v.)’in mubarek sünnetlerini gözünün nuru bilenlerden eylesin. Sırâtı müstekımden ayırmasın. Amin.
(İmam-ı Rabbani, Mektûbat 213.Mektup)