Mü’min şu inanç, taşımalıdır: Kul bir tâate teşebbüs edip onu başarmaya çalıştığında sarf eylediği güç o, o işi yapmaya giriştiği an kendine verilmektedır. Yine kişi bir günahı işlenmeye kalkıştığında harcayacağı kuvvet o anda kendine verilir. İmanın iki uzuv, yani kalp ve dil ile gerçekleştiğini bilecek. Allah (c.c)’ı kalben tanıdığı halde bu inancını açığa vurmayanın kafir, lisanıyla ikrar ederken bunu kalbiyle dağrulamayanın da münafık olduğunu bilecek. Allah (c.c.)’a yer, zaman, gidip gelme gibi sıfatlar izafe etmeyecek. Allah (c c.)’ı hiçbir şeye benzetmeyecek, “O’nun benzeri gibisi dahi yoktur diyecek. Bazı anlarda çalışmanın farz olduğunu bilecek imanı amelden ayrı tutacak. “Salih kişi ile günahkarın imanı eşittir.” diyecek, İblis’in (Allah (c.c)’ın laneti üzerine olsun.) Allah (c.c.)’a ibadet ettiği dönem­lerde Cenab-ı hakk ve melekler nezdinde mü’min sayıldığını bilecek. Muhabbetullah’ın ilahi teklifler, kal­dırmadığını bilecek. “Allah (c.c.) rahmetinden ümid kepmek küfürdür.” diyecek. Mü’min imansız ölebileceği endişesini hissedecek.
(Hakim Semerkandî, Sevad ül A’zam sh. 9)