Resululah (s.a.v)’ın zamanında, ashab ı kiram, doğru­dan, dini meseleleri (s.a.v)’den öğreniyorlardı. Sonra gelenler, Ashab-ı kiramlardan öğreniyorlardı. Fahr-i Kainat (s.a.)’ın vefatından sonra İslam alemi çok geniş­ledi. Birtakım sinsi düşmanlar, müslümanlan yanıltmak için batıl inanışlar ileri sürmeye başladılar
Resulullah (s.a.v)’ın ve Ashab-ı Güzin (R.A.)’in yo­lundan giden müslümanlar çoğunluktaydı Onlara Ehl-i Sünnet vel cemaat fırkası (Fırka-i naciye) denildi. Bu fırkanın içinden iki büyük imam çıkarak, yanlış inanış­tan çürüttüler. Sünnete uygun, akideleri teferruatlı bir şekilde ümmete anlattılar. Bunlar İmam-ı Maturidi ve İmam-ı Eş’ari hazretleri olup mezheplerine Eş’arriye ve Maturidiyye isimleri verilir. Aralarında esasa ait bir ih­tilaf yoktur. Sadece kırk kadar çok ince hususlarda gö­rüş ayrılığı vardır, bu iki mezhep birbirlerini bozukluk ve sapıklıkla suçlamazlar.
Asr-ı Saadet’te din hüküm ve inanç meselelerinde, te­ferruata, münakaşaya ve münazaraya girilmiyordu. Bo­zuk fırkalar ortaya çıkınca onlan çürütmek ve Ehl-i Sünnet mezhebinin inanç ve amel hükümlerinin doğru­luğunu ispat etmek için, teferruata inildi. Yeni şartlar karşısında Ehl-i Sünnet alimleri doğruyu eğriden ayır­mak için, zaruretten işin teferruatına gitmek, akıl ve mantık kaidelerinden faydalanarak İslam’ın safiyetini korumak vazifesini yerine getirdiler.
(Hakim Semerkandi – Sevad-ı a’zam sh. 3)