Dr. Mustafa Reşit Baydur (diğer adı Reşit Ga-lip), dönme öğrencilerin okuduğu Alliance İsraelite mektebinde başladığı eğitimini Darülfünun’un Mekteb-i Tıbbiyesi’nde tamamlamıştı. Lozan sonrası Türk Yunan Mübadele Komisyonu’na delege seçildi. Ardından İstiklâl Mahkemeleri hâkimliğine tayin edildi, mebus yapıldı ve nihayetinde 1933’de Eğitim Bakanlığı’na getirildi. İskilipli Atıf Hoca ve Babaes ki Müftüsü Ali Rıza Bey’in idam kararını veren de oydu.

Darülfünun’un kapatılması ve kadrosunun tasfiye edilmesi için rapor yazan Prof. Albert Malche’nin istekleri yani Darülfünun lağvı ve İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu da onun eliyle yapıldı.

Fatih Sultan Mehmed Han’ın 1453’de kurduğu Darülfünun 1 Ağustos 1933’de kapatılmakla kalmadı, aralarında Hamdi Suad, Ahmed Refik Altınay, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Babanzade Ahmed Naim ve Şekip Tunç gibi isimlerin de olduğu 240 muallim kadrosundan 157’si mesleklerinden men edildi.

Ardından, milletin evlatlarını ve büyük müderrislerini kovdukları üniversiteye, soydaşı Almanya Yahudisi profesörleri büyük maaşlarla görevlendirdi(ler). İstanbul Üniversitesine kendi ruhlarını üfleyen bu ekip, ardından Ankara Üniversitesini kurarak orayı da istilâ ettiler.

Tıptan iktisada, ticaretten mühendisliğe, hukuktan sosyal bilimlere ve hatta ilâhiyatlara varana dek neredeyse her alana hâkim oldular. Her yere kendi adamlarını yerleştirdiler. Sonra da Anadolu çocuklarına asistanlığı bile çok gördüler.

Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçeleştirilmesi fikrinin de sahibi olan Reşit Galip çok geçmeden öldü. Ama dindaş ve ırktaşları ile birlikte ektikleri tohum, mem-leket evlatlarının beyin ve şuurunu işgâl etti. Bu şekilde tesis edilen yeni eğitim sistemi hiçbir zaman dikiş tutmadı. Taklit ettiği Batı eğitim sisteminin üniversite başarısının yanından bile geçemedi. Çünkü ilkokuldan üniversiteye eğitilen her talebe, “ilim adamı” veya “bilim adamı” değil, rejime kul olma hedefi ile yetiştirildi ve üretim hataları hariç, neticesi de ortada. (Gerçek Hayat Dergisi, 1064. Sayı)

Bir Yorum Bırak