Bir bedevî geldi, Efendimiz (s.a.v.) ‘den bir şeyi istedi. Ona istediğini verdikten sonra: “Sana iyilikte bulundum, değil mi?” diye sorunca, bedevî: “Hayır, bana iyilikte bulunmadın!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Müslümanlar, öfkelenip ona hücum etmek istediler.
Peygamberimiz (s.a.v.) :“Yapmayın!” diye işaret etti.
Sonra evine girip, biraz daha bir şey yolladı ve: “Nasıl, şimdi sana ihsân etmiş oldum mu?” diye sordu.
Bedevî de: “Evet, Allah, seni, ehlini ve (bütün) kabileni hayr ile mükâfatlandırsın!” dedi.
“Demin söylediğin sözden ashabımın kalbinde sana karşı bir nefret uyanmış olabilir. Haydi onların yanında da benim önümde söylediğin sözleri tekrar et de gönüllerinde sana karşı besledikleri kötü duygu gidiversin.” tavsiyesinde bulundu.
Ertesi gün veya yatsı zamanı gelince, adam geldi, Peygamber (s.a.v.) buyurdu: “Bu Arabi, biliyorsunuz ki, o söylediği sözü demişti. Bunun üzerine biz biraz daha fazla verdik kendisine, şimdi ise razı olduğunu iddia ediyor. Öyle mi?” “Evet, Allah seni, ehlini ve kabileni hayr ile mükâfatlandırsın!” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Benimle bu adam, devesi olan bir adama benzeriz. Deve kendinden kaçmıştır. Herkes ardına düşüp deveyi yakalamaya çalışmıştır, fakat onlar çağırdıkça deve kaçmasını artırmıştır. Nihâyet asıl sahibi olan kişi (onunla beni başbaşa bırakınız, çünkü ben ona sizden daha şefkatliyim ve huyunu sizden daha iyi bilirim!) diyerek onun önüne gitmiştir, yerden bir parça bir şey alıp ona yedirmiştir ve deve gelip yatmış, onu güzelce teçhiz edip sırtına binmiştir. İşte ben de sizi, adam o sözü söyledikten sonra bıraksaydım, hücum edip adamı öldürecektiniz ve o da ateşe girecekti.” (İmâm Bezzar)
(Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.122)