Ebu Ümâme (r.a.) bir gün bir cenaze defni sonrası şunları söyledi: “Ey insanlar! Şu anda sizler haseneleri (iyilikleri) ve seyyieleri (kötülükleri) paylaştığınız bir konakta yaşıyorsunuz. Yakında buradan başka bir konağa taşınacaksınız ki -eliyle kabri göstererek- işte o konak şurasıdır. Burası yalnızlık ve karanlıklar ve böcekler evidir. Burası darlık yurdudur. Daha sonra buradan mahşer yerine gönderileceksiniz. Mahşer yerinde Allah (c.c.)’nun dilediği bir süre ve emri gelinceye kadar kalınır. Bu sırada bazı yüzler ağarır bazıları ise kararır. Sonra buradan başka bir konağa götürüleceksiniz ki burası zifiri karanlıktır. Burada mü’minlere birer nur verilir. Kafir ve münafıklarsa bundan mahrum kalırlar.
Bu durum Allah (c.c.)’nun kitabında şöyle temsil edilmektedir: “(Kafirlerin küfürleri ve küfre bağlı amelleri) üzerini yığın yığın dalgalar kaplayan, daha üstüne bulut çöken, engin deryadaki karanlıklar gibi karanlıklar üzerine çökmüş karanlıklara benzer. Öyle ki (böyle zulmete düşen) insan o zifiri karanlıkta elini kaldıracak olsa neredeyse onu bile göremez. Allah bir kimse için nur (hidayet) kılmadıktan sonra onun nuru (hidayete ermesi) olamaz.” (Nûr S. 40)
O gün kafirler ve münafıklar mü’minlerin nurlarından faydalanamazlar. Bu tıpkı körlerin gözleri sağlam olan kimselerden faydalanamamalarına benzer. “O gün münafık erkeklerle kadınlar mü’minlere “Bize bakın (veya bizi bekleyin)! Nurunuzdan bir parça ışık alalım” diyeceklerdir. (Ancak onlara) “Arkanıza dönün ve orada nur arayın” denilir.” (Hadid S. 13) Bu münafıklar için aldatıcı bir tuzaktır. Çünkü Allah Teâlâ “Münafıklar (güya) Allah’ı kandırmaya çalışırlar. Oysa Allah onların hilelerini başlarına geçirir.” (Nisa S. 142) buyurmaktadır. Onlara “Arkanıza dönün ve orada nur arayın!” denilecek ve arkalarını döndüklerinde de aralarına kapısı bulunan bir duvar çekilecektir; bu duvarın iç tarafında rahmet, dış tarafında da azap vardır.” (Hadid S. 13)
(İbn Kesir, Tefsir IV/308; Beyhakî, el-Esmâ’ ve’s-Sıfât s. 340)