Peygamberimiz (s.a.v.): «Acaba, Ebû Cehil ne yaptı, ne oldu? Kim gidip bir bakar?» diyerek, ölüler arasında araştırılmasını emretti
Bunun üzerine, İbn-i Mes’ud, Ebû Cehil’i aramağa gitti. Onu, son nefesinde buldu ve tanıdı. Kendisine: «Â! Ebû Cehil! Sen misin?» dedi. Boynuna ayağıyla bastı. Sakalını, tutup çekti: «Ey Allah (c.c.)’ın düşmanı! Allah (c.c.), nihayet seni hor ve hakir etti mi?» dedi.
Ebû Cehil: «Ne diye beni hor ve hakir edecek? Sizin, öldürdüğünüz adama üstün bir kimse daha var mı? Onların, benim gibi bir adamı öldürmelerinden benim için arlanacak ne var? Ey koyun çobanı! Allah (c.c.), seni hor ve hakir etsin! Sen, çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın! Sen, bana bu gün, zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver?» dedi.
İbn-i Mes’ud: «Allah (c.c.) ve Resulü (s.a.v.)’nün tarafındadır!» dedi.
Ebû Cehil’in miğferini kafasından çıkarırken de: «Ey Ebû Cehil! Seni öldüreceğim!» dedi.
İbn-i Mes’ud (r.a.), Ebû Cehil’i kendi kılıcıyle vurup öldüremeyince Ebû Cehil’in kılıcıyle başını kesti. Silahını, zırhını, miğferini, başını getirip Nebi (s.a.v.)’in önüne koydu.
«Yâ Besûlallah (s.a.v.)! Bu, Allah (c.c.) düşmanı Ebû Cehil’in başıdır!» dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (s.a.v.), Allah (c.c.)’a hamd ü sena etti. «Hamd olsun O Allah (c.c.)’a ki kuluna yardım etti, dinini üstün kıldı.»
(M. A. Köksal, İslâm Tarihi, C. 9, Sh. 151)