“Ben, seni tecrübe etmek üzere memur ettim. Gazel hareket eylersen evvelki me’muriyetinden daha büyük bir mansıb (mevki’) veririm ve eğer fena hareket eylersen seni azl ederim. Allah korkusunu kalbinden çıkarma. Zira o senin zahirini nasıl görürse iç yüzünü dahi öyle görür. Allah’a en yakın olan, ona ameliyle en ziyade yaklaşandır. Tekebbür ve tecebbür-i câhiliyeden (câhiliyet azametinden) sakın. Zira, Allah o sıfata ve onunla muttasıf (vasıflanmış) olana buğz eder. Askerinin ya­nına vardığında onlarla güzel musahabet (dostluk) eyle. Onlara nasihat edecek olduğunda sözü kısa söyle. Zira söz uzun olursa bazısı bazısını unutturur ve nefsini ıslâh et (temizle). Nâs sana sâlih olur. Beş vakit namazı evkat-ı muayyenesinde (muayyen zamanlannda) rükû’ ve sücudu itmam ederek huşu’ ile kıl. Düşmanın elçileri yanına geldikten sonra onlara ikram et ve çok eğlendirme. Tâ ki senin askerinin ahvalini öğrenmeden çıkıp gitsinler. Onlara efkârını bildirme ve ordunun halel (bozukluk) ve kusurunu gösterme. Her halde esrarını meydana koma ki, umurun muhtel olmasın (işlerin bozulmasın) ve istişare ettiğin­de sözü doğru söyle ki, meşveret doğru olsun… Geceleri uyanık olup eshabın ile musahabet (sohbet) eyle ki, sana haberler gele ve perdeler açıla. Geceleri askerine nevbet beklet ve karakolları­nı teksir et. Vakitli vakitsiz onları dolaş. Gaafil olanları yoliyle ve adalet üzere te’dîb (terbiye) eyle. Müstehakk-ı ceza olanlara ceza etmekten korkma. Askerin halinden gaafil olma ki, bâdî-i fesad olur (fesada sebeb olur). Fakat hallerini tecessüs ile onlan terzil (rezil) dahi etme. Nâsın esrarım meydana çıkarma. Zahir halleri ile iktifa eyle. Ehl-i kibr ü ucb ile (kibirli ve kendini beğe­nenle) düşüp kalkma. Ehl-i sıdk ve vefa ile hem meclis ol (doğ­ru ve sözünde duran kimselerle mecliste beraber ol). Mâl-i gani­mete hıyanet eyleme, fakr (yoksulluk) getirir ve nusrete mâni olur (yardıma engel olur). Karîben (yakında) nefislerini ibadet­hanelerde habsetmiş kavimler yâni rahipler göreceksiniz. Onla­ra dokunma. Onları halleri üzere bırak.”
(Kısas-ı Enbiyâ, Cedet Paşa)